Köşe Yazıları Haber Girişi : 06 Ocak 2019 00:22

1980’den Günümüze Arabesk&müzik

1980’den Günümüze Arabesk&müzik
Arabesk Müzik,Türkiye’de daha çok 1960’lı yılların sonuna doğru yaygınlaşmaya başlayan müzik türü için kullanılan bir terimdir.

Arabesk Müzik,Türkiye’de daha çok 1960’lı yılların sonuna doğru yaygınlaşmaya başlayan müzik türü için kullanılan bir terimdir.

Bu müzik türünde,arap müziğine özgü makamlar Doğu ve Batı çalgılarının karışımından oluşan bir orkestra tarafından icra edilir.Arabesk müziğin ülkemizdeki ilk temsilcileri Müslüm Gürses 80’ler onun gariplerin sesi olarak sarsılmaz tahtını kurduğu yıllardı. Şöhreti oynadığı filmlerle de katlanmıştı. Arabesk zaten yükselişteydi ama onu dinleyenler arabeskçi bile değil, Müslümcü’ydü. Orhan Gencebay ‘elit’ kesime hitap ediyorsa, Müslüm Gürses alt kesimin ‘baba’sıydı. Sistem tarafından dışarı itilmişlerin, hayatta yüzü gülmemiş ve gülmeyecek olanların sesiydi onunki… “Tanrım, unuttun mu mahsun kulunu”ydu, soruları… “Ne Orhan-ne Ferdi, anlatamaz acımasız dünyaya derdimi. Sen söyle Müslüm Baba, nereden sevdim o zalimi” pankartları açılıyordu konserlerinde, göğüslere atılan jiletler eşliğinde. 2000’lerle beraber bir şey oldu, Müslüm Gürses repertuvarına daha önce kıyısından geçmediği rock ve pop şarkıları eklemeye başladı.  Nilüfer’in “Olmadı Yar”ı, Teoman’ın “Paramparça”sı, Tarkan’ın “İkimizin Yerine”si derken, 2006’da “Murathan Mungan’ın Seçtikleriyle Müslüm Gürses” albümünü çıkardı. Enikonu pop bir albümdü bu ve Baba’yı Gülhane’den Açıkhava’ya ‘terfi’ ettirirken, kemik kitlesini de mutsuz ediyordu. “Müsterih olsunlar” dedi, “Biz o şarkıları da kendimize göre yorumluyoruz”. Yine de 2000’lerin Gürses’i başkaydı. Reklamlarda da oynuyordu, talk show da yapıyordu. Yeni kitlesi içinse şöyle diyordu Balçiçek Pamir’e: “Ben kimseye gitmedim, onlar bana geldi. Ben değişmedim, olduğum yerde durdum, onlar kapıyı çaldılar. Ben de ‘Hoş geldiniz buyurun’ dedim.”

Son albüm: Yalan dünya O açtığı kapıdan girenlerle devam etti hayatına, 2010’da Pasaj Müzik’ten son albümü “Yalan Dünya”yı yayınladı. İçinde Aşık Mahsuni Şerif’lerin de, Neşet Ertaş’ların da, Sezen Aksu’nun da, Zülfü Livaneli’nin de, Şebnem Ferah’ın da, Şehrazat’ın da olduğu ve Müslüm Gürses’in ne kadar iyi bir yorumcu olduğunu bir kez daha kanıtladığı bir albüm… Ama 2012 Kasım’ında kara bulutlar dolaşmaya başladı üzerinde. Doktorlarının yıllardır sigarayı bıraktıramadığı Gürses, zar zor by-pass ameliyatına ikna edildi. Fakat ameliyatın ardından karaciğer ve böbrek yetmezliği çıktı ortaya. Doktoru Bingür Sönmez “Çok kötü kullanılmış bir beden” dedi, “Her an bir sürpriz hazırlayabilir”. O gün bugündür Memorial’dan gelecek bir haber bekleniyor. “Bugün daha iyi”, “gene kritikleşti” diye diye dört ay geçti ve ne yazık ki Dün kötü haber geldi… Müslüm Gürses’in yorgun doğmuş kalbi daha fazla dayanamamıştı. Ve herhalde bu ülkede hiç bir anda bu kadar çok insan öksüz kalmamıştı…

 İbrahim Tatlıses, 80'lerin başında kendisini şöhret basamaklarını tırmanırken buldu. İbrahim Tatlı, İstanbul'a geldiğinde müzisyen Yılmaz Tatlıses'le tanıştı ve Tatlı olan soy ismini Yılmaz Tatlıses'in tavsiyesiyle Tatlıses olarak değiştirdi. Müzik çevrelerince çok özel kabul edilen sesi sayesinde, kısa zamanda İstanbul'da sahne almaya başladı. 1977 de "Ayağında Kundura" albümü ile müzik piyasasına giriş yapmış oldu. "Sabuha", "Dom Dom Kurşunu", "Bir Mumdur" türküleri halk tarafından çok beğenildi ve uzun yıllar popülerliğini korudu.

İbrahim Tatlıses 30 haziran 1976 tarihinde dışarıdan bitirdiği ilkokul diplomasını Kilis'ten Kartalbey ilköğretim okulundan aldı.

Seksenli yıllarda çıkardığı "Allah Allah", "Kara Zindan", "İnsanlar" ve "Fosforlu Cevriyem" albümleriyle satış rakamları milyonları buldu.

1 mayıs 1987'de kendi plak şirketi olan Tatlıses Müzik’i kurdu. Turgut Özal'ın "Madem en çok bunlar dinleniyor, TRT'ye çıkabilirler" demesiyle 1989 yılbaşı günü daha önce hiçbir albümünde okumadığı ve özel klip çektiği "Beyaz gül kırmızı gül" şarkısıyla TRT'ye ve televizyon dünyasına adımını resmen attı.

Seksenli yıllarda tüm Avrupa ve Ortadoğu ülkeleri onunla tanıştı. Yunanistan'dan Suudi Arabistan'a, Almanya'dan Afganistan'a çok geniş bir coğrafyada, milyonlarca hayran edindi. Kasetleri ve posterleri bazı ülkelerde milyonlarca satarken yurtiçinde ve yurtdışında sayısız ödülün sahibi oldu.

Tatlıses'in, müzik hayatındaki başarısı ve popülerliği kısa süre sonra kendisine sinema kapılarını açtı. Hayatı boyunca örnek aldığı Yılmaz Güney gibi o da çok başarılı filmlerde rol aldı. Yılmaz Güney ile diğer bir ortak noktaları, Yeşilçam'ın şöhret tacını, yakışıklı jönlerden almaları olmuştu.

Kısaca tekrar etmek gerekirse; müzik hayatın bir parçası ve bir uzantısıdır. Hayat nasıl yaşanıyorsa müzik te ona uygun olarak şekil alır. Çünkü müziğin üretilebilmesi için bir müşterisi, bir dinleyeni, bir destekleyeni ve o müziği yapanın yaşamını sağlamak için ekonomik destek vereni olmalıdır. Farklı toplumlar ve bu tolumlar içindeki farklı kesimlerin diğer ihtiyaçları gibi müzik talepleri de farklı olmaktadır. Üretimi belirleyen veya en azından yönlendiren bu farklı taleplerdir. Müzik hangi kesimin talebine karşılık veriyorsa o kesim tarafından desteklenir, yaşatılır.

Sanayici ve sermayedarlar 1970’lerin sonlarına doğru artık iç piyasayla yetinemeyeceklerini düşünmektedirler. Dünya pazarlarına açılmanın zamanı gelmiştir. 1980 yılında askeri darbe yapılır. Eski özgürlükçü anayasa kaldırılır ve ülkenin yeni şartlarına daha uygun olduğu düşünülen yeni bir anayasa yapılır.

1980 darbesinden sonra ideolojik olmayan, isyankâr değil itaatkâr olan Arabesk, yönetim kesimlerince de zararsız bulunduğundan müdahaleye uğramadan gelişir ve yaygınlaşır. Öyle ki diğer türler bile bu türden etkilenerek eserler verir.

Konumuzun başında müziği tanımlarken müziğin hayatın bir parçası olduğunu, ondan etkilendiğini, onu yansıttığını belirtmiştik. Kısaca özetlediğimiz bu gelişmeler de ülkemizde yaşayan her kesimden insanın hayatını şekillendiren gelişmelerdir. Dolayısıyla müzik te bu gelişmelere göre değişim göstermiştir.

Elbette müziğin sadece ülkenin sosyal yapısı, politik yapısı ve ekonomisindeki değişikliklerin etkisine göre değiştiğini ve geliştiğini söylemiyoruz. Din gibi, coğrafya gibi, iklim gibi, kültür gibi faktörlerin de etkisi olmuştur müzik üzerine. Ancak görülen odur ki; sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmeler daha belirleyici olmuş, hatta diğer saydığımız faktörleri bile değiştirmiştir.

Hayat değiştikçe, geliştikçe ve çeşitlendikçe müzik te bu yolu takip etmiştir. Kimi türler uygun bir iklim ve toprak bularak kökleşmiş, gelişmiş, dönüşmüş; kimileri de dönemsel ve mevsimsel olmuş ve kısa dönemde etkinlikleri azalmıştır.

 

Etiketler : uğur akyol
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.