Çocukluğumda Erzurum?da çay bahçeleri vardı yaz akşamları giderdik yerel sanatçılarımızın.türkü söyledikleri yerdi.sanata, sanatçıya bir değer vardı
Çocukluğumda Erzurum’da çay bahçeleri vardı yaz akşamları giderdik yerel sanatçılarımızın.türkü söyledikleri yerdi.sanata, sanatçıya bir değer vardı
Yapılan emeğe saygı vardı sevgi saygı hoş görü vardı veyiz efendi mahllesin’den cumhuriyet caddesinde ömür aile çay bahçesi vardı yada orkide aile çay bahçesine giderdik,şimdilerde ise yerini betona gömülü iş merkezleri var. iş merkezlerinin olmadığı aile çay bahçeleri vardı giderdik çay bahçelerinde Hanımlar masalarda muhabbet ederken, Biz çocuklar etrafta dolanırdık. Yolun kenarına sıralanmış çerezcilere gider birer külah ayçiçeği alırdık. Çekirdek çıtlatmak en büyük zevkimizdi. İtiraf edeyim, çöpünü yere atıverirdik hiç utanmadan. O zamanlar kural buydu sanki. Kimse çocuğuna yere atma demezdi. Ballı fıstık, kaju gibi enteresan kuruyemişlerden haberimiz yoktu daha. En fazla Ayçiçeği ve kabak çekirdeği yenirdi. Arada bir sıcak sıcak tuzlu fıstık masaya gelirse ne ala! Kokusunu duyunca, oyunu filan bırakıp payımızı almak üzere annemizin yanına koşardık. Biraz sonra haydi akşam oldu denerek sanki sözleşmiş gibi bir anda beraberce kalkılıverirdi masadan. Bu arada şunu eklemek doğru olur… Oturduğumuz yerler gerçekten kelimenin tam anlamıyla Aile Çay Bahçeleriydi. Hatta bizim için Sülale Çay Bahçesi bile sayılabilirdi. Çünkü dayılar, kuzenler, yengeler hepimiz aynı çay bahçelerinde toplanırdık. Buluşmalar yaz başında havalar ısınınca başlardı ve her gün farklı çay bahçelerine giderdik.Hey gidi günler hey ne güzeldi çocukluğumuz Oyunlar, oyuncaklar
Elektroniğin henüz istila etmediği bir oyuncak devrinde büyüdük biz.
Sokakta üç tekerlekli bisiklet (Bir türlü iki tekerlekliye alışamamıştık), çıngıraklı çemberlerimiz, üzerine tel geçirip sürdüğümüz plastik arabalar, renk renk topaçlar, misketler.
Mahallelinin illallah dediği sesli oyuncaklarımız da vardı… Bir sicimin iki ucunda iki küçük top bulunan bir oyuncaktı takataka. Afacanların ustaca sallayarak birbirine çarptırdıkları topların çıkardıkları seslerden ismini almıştı.
Havada çevirdiğimizde tuhaf bir uğultu çıkartan içi boş plastik borularımız vardı. Gün boyu birimiz sussa diğerimiz başlar, evlerindeki teyzelere amcalara rahat vermezdik. Apartman önlerine toplanıp küçük kartlara basılmış futbolcu resimlerine bakar, bundan değişik oyunlar türetirdik. Bayram günleri çatapat ve mantar tabancaları ortaya çıkardı. Günümüzün gelişmiş havai fişeklerinin prototipleri olan ilk fişekler ve şaşırtma denilen ateş topları hepimizi heyecanlandırırdı.
Ev Oyuncaklarımız
Kurmalı araba, itfaiye, ambulans… Bunların arkasında bir anahtar yeri bulunur, oyuncağa ait anahtarı takıp kurduğumuzda araç salon boyunca yol alırdı.
Bozyaplarımız vardı. Rengârenk karton parçalarını doğru yerlere yerleştirerek resmi ortaya çıkarmak için epey uğraşırdık.
Plastik montaj ve mekanik montaj adıyla satılan kutulu oyuncaklar vardı. Bunlar da sanırım çocuğun mekanik zekâsını geliştirmek amacıyla faydalıydı.
Evde amiral battı oynardık. Önceleri kız tavlası ardından erkek tavlası pişpirik, domino. Hepsi eğlendirirdi. Satranç öğreninceye dek dama da oynadık.
Pilli tiren ve pilli uçak çocukluğumuzun nadir elektronik oyuncakları oldular. Bilgisayar, tablet gibi nesneler rüyamıza bile giremedi. Ancak siyah-beyaz televizyonumuz vardı. Çizgi filmlerimiz, susam sokağı ve bizimkiler gibi vazgeçilmez dizilerimiz.
Gönlümüzün kuş gibi olduğu dönemdir çocukluk. Bir hafiflik vardır içimizde, enerjimiz yüksektir. Koşup eylenmek, oynamak için her an hazırızdır. Fiziksel boyutlarımız da uygun olduğundan, her türlü harekete ve mekâna açığızdır. Bizim oyun hayatımızın önemli bölümü divan altında ya da koltuk tepesinde geçmiştir. Masa altları da korunaklı gözden uzak yerler olması itibariyle oyun alanlarımızdan biriydi.şimdi ise çay bahçelerinin yerini iş merkezleri,avm’ler,kafeler aldı; yani kısacası çocukluğumuzun geçtiği o eski aile çay bahçeleri şimdi beton blokların altına gömüldü asla hiç çıkmayacak ve her şey mazide bir anı olarak kaldı.
Uğur Akyol/www.erzurumpolitik.com