Daha kundakta iken kulağımıza ninniler söyleyerek öğrettiler bize vatan ve bayrak sevdasını. Bağımsızlığımızın sembolü ay yıldızlı bayrağı gururla söylediğimiz İstiklal Marşımızla lisenin son yıllarına kadar göndere hep milli bir ruh ve heyecanla çektik.
Daha kundakta iken kulağımıza ninniler söyleyerek öğrettiler bize vatan ve bayrak sevdasını. Bağımsızlığımızın sembolü ay yıldızlı bayrağı gururla söylediğimiz İstiklal Marşımızla lisenin son yıllarına kadar göndere hep milli bir ruh ve heyecanla çektik. Doğumdan ölüme kadar bayrak sevgisini işlediler nakış nakış yüreklerimize…
Dedim ya daha kundakta bebek iken öğrettiler bizlere kutsal değerlere saygıyı. Yerde gördüğümüz bir ekmek parçasını nimet bilip hatta öpüp yüksekçe bir duvar kovuğuna koymayı, eski yazı ile yazılmış bir kâğıt parçasının okumasını ve manasını bilmesek bile dinimize olan saygıdan dolayı yerden kaldırmayı, Kur'an-ı Kerimi odamızın yüksekçe bir yerine asmayı çocuk yaşta öğrettiler bize.
Bu sebeple vatanımızın ve milli hâkimiyetimizin sembolü olan ve onun dalgalandığı yerde kendimizi emniyette hissettiğimiz bayrağımızı hep yüksekte tuttuk.
Onun yere fırlatılmasına hiç tahammül edemeyiz. 23 Nisanlar da öğrencilerin daire şeklinde birbirlerinin üzerine çıkarak halkanın en ucundaki öğrencinin göğsünden çıkardığı al bayrağı alkışlatan sebep nedir dersiniz?
Erzurum tabyalarında dalgalanan bayrak onu hep yüksekte görme güdüsünün göstergesi değil midir?
Çocukluğumuzun sinemalarında savaş filmi diye tabir ettiğimiz milli bir heyecanla izlediğimiz filmlerde “Bayrak yere düşmez” inancıyla ölüm pahasına bir elden bir ele düşürülmeden kendi şehit düşüp bayrağı yere düşürmeyen kahramanlarımızın bu inancı bayrağa atfettikleri kutsiyet değil midir?
Uluslararası müsabakalarda şeref kürsüsünde ulusal marşımızı çaldırarak diğer milletlerin bayraklarının üzerinde bizim bayrağımızın yükselmesinden daha gurur verici ne olabilir.
Ne acıdır ki vatan toprağımızın bir köşesinde gerçekten kanımızın çekilerek izlediğimiz son doğu Akdeniz olaylarında sesi çıkmayan kimden ve neden çekindiği belli olmayan kansızların ay yıldızlı bayrağımızın Akdeniz de dalgalanması için sessiz kalmaları.
Türk ordusunun Yunan ordusunu yenip 9 Eylül’de İzmir’e çıktığı günün ertesinde Gazi Mustafa Kemal Paşa hükümet binasına gittiğinde merdivenlere serilmiş Yunan bayrağını gördüğünde kaldırılmasını istiyor. Yunanlıların da bizim bayrağımızı çiğnediğini söyleyenlere Gazi şu cevabı veriyor:
“Bayrak bir milletin şerefidir, ayaklar altında çiğnenemez”
Bu toprakların havasını soluyan, suyunu içen, ekmeğini yiyen, aşını işini bulan insanların ata mirası bayrağımıza,vatanımıza ihanet etme gibi bir özgürlüğü olamaz. Çünkü hepimiz onun dalgalandığı yerde kendimizi güvende hissediyoruz. O bayrak ki “Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü, Senin altında doğdum, Senin altında öleceğim, Tarihim, şerefim, her şeyim” diyen Arif Nihat Asya’nın dizelerinde en güzel ifadesini bulan hepimizin bayrağıdır.
Bizler onu daima canımızdan aziz bildik. Onu hep yükseklerde tuttuk. Dikildiği ve dalgalandığı yere vatanımız dedik. Mülkümüz dedik. Bu mülkün sahibiysek bu topraklarda ay yıldızlı bayrağımızdan başka bayrak görmek istemiyoruz.
Şehit kanları ile alınan bu imanlı topraklarda bayrağımızın Akdeniz sularında dalganlaması için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Evet, yöneticilerimize sesleniyoruz. Bizim için asıl olan vatandır, millettir ve onun kutsal değerleridir. Biz sefilce bir rahatlığı kabullenemiyoruz. Kendi mazisine layık bir devlet tavrı bekliyoruz idarecilerimizden. Haysiyet satıp rahatlık kazanmak bu milletin fıtratında hiç olmamıştır.
Köy mezarlıklarında, başında bayrak sallanan şehit kabirlerinin mezar taşında doğum ve ölüm tarihleri 20 yaşını gösteren bu fidanlar kara toprağa niçin girdiler?
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Uğur Akyol/erzurumpolitik.com