yazarlar Haber Girişi : 29 Şubat 2020 23:12

Nerde Kaldı Çocukluk Günlerimiz

Nerde Kaldı Çocukluk Günlerimiz
Çocukluğumuzun belkide en güzel günleri idi o günler. Mahalle arasında, mahalleler  arası maçlar.

Çocukluğumuzun belkide en güzel günleri idi o günler. Mahalle arasında, mahalleler  arası maçlar. Bıraksalar sabahtan akşama kadar top peşinde koşar maçlar yapardık. Kimimiz Beşiktaş, kimimiz Fenerbahçe kimisi Galatasaray yada Trabzonsporlu idik. Birbirimize takılır ama asla birbirimizi kalıcı bir şekilde üzmezdik. Önce küser kızardık ama bu sadece maç başlayana kadar sürerdi. Fenerbahçeli;Selçuk, Aykut, Oğuz,Şeytan Rıdvan, Beşiktaşlı;Metin, Ali, Feyyaz, Rıza, Galatasaraylı;Tanju, Cüneyt,Raşit, Semihi hayal ederdik. Üstümüzdeki yırtık, pırtık eşofmanlar la sanki o isimlerin adlarının yazılı  olduğu formayı taşıyormuş gibi büyük bir coşku ile maç yapardık. Bizim çocukluğumuz da daha çok Yugoslavya dan gelen topçular meşhurdu. Begoviçler, Pesiçler, Kovaceviçler, Prekaziler, hele kaleye geçen kendini Simoviç, Schumacher, Şenol zannederdi. Gol yememek için sağa, sola, uçarlardı. Melih Abimiz vardı. Orijinal Beşiktaşlı kaleye geçerdi. Eline geçirince eldivenleri Zalat gibi dururdu kalede. Uçardı kalede öyle çim sahada falan değil, tek sahamız vardı Atatürk İlkokulunun kömür sahası. Yada okulun arka bahçesi. Kıyasıya maçlar olurdu Suat abi, Hakan abi bunlar büyük bir hırsla maç yapardı. Maçtan sonra her tarafımız yara bere içinde kalırdı. Meşin yuvarlağın peşinde belkide en güzel yıllarımızı yaşadık. Malum imkanların kısıtlı olduğu yıllardı. Doğru düzgün malzeme ayakkabı, eldiveni kim kaybetmiş ki biz bulalım. Düşünün koca bina sadece bir tane top olurdu. Oda patlamasın diye çabalıyoruz. Renk renk plastik topların olduğu yerde meşin topa sahip olmanın ayrıcalığını varın siz düşünün. Çocuktuk sokaklardaydık ama mutluyduk. Burhanettin amca kızana kadar. Keremin babası kovalayana kadar. Hiç unutmam 1988-1989 sezonu Fedarasyon kupası çeyrek final rövanş maçında Fenerbahçe deplasmanda Galatasaray karşında 3-0 geride iken maçı 4-3 kazanmıştı. Tabii o zamanlar internet ve özel tv'ler yok.TRT 'de sadece milli maçları veriyordu.Durum böyle iken herkes radyoya kulak kesilirdi. Ben o yıllarda Atatürk ilkokulun da okuyordum. Son ders çıkışı idi İlk yarı Galatasaray 3-0 önde idi. Doğal olarak, Gs' li sınıf arkadaşlarım dalga geçerken bende dua ediyordum ikinci yarı fazla yemeyelim diye. Ama eskilerin dediği gibi can çıkmadan ümit kesilmezmiş. Evet o gün Fenerbahçe 4-3 yendi. Bana inancın, azmin, çalışmanın, başarıdaki önemini bir kez daha ispat etti. Ümitsizliğe kapılmadan asla ve asla vazgeçmeden mücadele etmenin önemini anladım. (Hayatıma koydum mu oda ayrı konu) Günümüz de özellikle günlük hayatta çoğu zaman şartlar istediğimiz gibi gitmiyor. Bazen yok yere kendi kendimize dertler edinip, kendi kendimizi sıkıntıya sokuyoruz. Sürekli hayıflanıyor, yakınıyoruz. Şartlar ne olursa olsun moralimizi bozmadan onurlu bir şekilde hayatla olan mücadelemize devam edelim. Bu yolda kimi zaman sevinip, kimi zaman üzüleceğiz. Aldatılmayı, hayal kırıklıklarını, verilen güvenin nasıl boşa çıktığını, doğumları, ölümleri göreceğiz. Kah gülüp, kah ağlayacağımız anlar olacaktır. Şu bir gerçek ki hayat bazen ikinci yarısı kalmış kadar kısa bir maç, bazense rövanşı olan bir maç kadar uzun olabilir. Onun için ümitsizliğe düşmeden çalışmaya, bir şeyler üretmeye devam edelim.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.