Nerde O eski çocukluk Günleri Biz niye böyle olduk?

Birazcık tarihi gerilere 1981 öncesine götürelim. Bizim yaş grubumuzla biraz sohbet edelim. Küçük kardeşlerimiz de bizlerden feyz alsınlar istedim. Bizim en büyük eğlencemiz sokaklardı; kapı önlerinde hep beraber oyunlar oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. O zaman Caferlerde, alış veriş merkezlerinde buluşmazdık. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, yine güle oynaya dönerdik? Servis aracımız yoktu. Gerçi servise verecek paramız da yoktu. Lükstü bizim için. Mahalle arasında , Çantalarımızı kaldırımlara koyar Bilye,hollaçelik,mendilim sende,oynardık oyuna öyle dalardık. Annelerimiz ya da Kapı komşularımız büyüklerimiz bu durumu bildiklerinden bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirdi. Mahallemizdeki komşular tıpkı annelerimiz gibiydi.bazen komşularımızda evinde yatardık komşu çocuklarla kardeş gibiydik koyun koyuna yatardık Susayınca evlerine girer su içerdik. Veya pencereden bize sürahiyle su verirlerdi, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik. Tiksinmek nedir bilmezdik. Kısacası evlerimize tuvalet ihtiyacı için giderdik. Evden çıkınca da elimiz boş dönmezdik. Annelerimiz evde ne varsa ??alın bunları arkadaşlarınızla yiyin?? derlerdi hep. Okul harçlığı olarak,bazen ayakkabı boyacılığı yapardık,bazen;kıraathane?de yada berberde çırak,sanayide oto kaportacıda çıraklık yapar harçlık biriktirir eve katkı sağlardık. Bazen Cebimizdeki harçlığımız düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar, oyun bitince geri alırdık. Çok garipti ama kimse o paraya dokunmazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Mahalleli düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırırlardı bizi? Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız da öyle ustura, fal çata olmazdı. Asla kanla sonuçlanmazdı kavgalarımız. En fazla saçlarımızdan ya da kulağımızdan çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, yine oyuna kaldığımız yerden devam ederdik. Ailelerimizden ve öğretmenlerimizden ve özellikle o zaman gittiğimiz halkevlerindeki öğretilerden birisi de; toplumda ihtiyaç sahibi fakir ve yoksul kimseleri tespit etmek, onları gözetmek, sıkıntılarına yardımcı olmak, geleceğe ümitle bakmalarına katkıda bulunmaktı. Bu hem kutsal, hem de insani bir görevdi. Zaten bu görev kanımıza kadar işlemişti. Bir araya gelince konuştuğumuz ve yaptığımız işte tamda buydu. Aile büyüklerimiz bize ?Toplumda huzur, barış, sevgi ve güven ortamı ancak ve ancak; yardımlaşma ve dayanışmayla sağlanabilir? diye öğrettiler. Yaşadığımız mahallelerde yaşayan herkes aynı zamanda bizim kardeşimizdi. Kardeş olmak için illa aynı anne ve babaya sahip olmak gerekmezdi. Kardeş dediğin her an her yerde zor gününde, iyi gününde sana sahip çıkmak demekti. Bugünlerde böyle sıkı sıkıya bağlanmış kardeşlikler görmek çok zordur ve varsa da çok nadirdir. Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Evimizi kendimiz temizlerdik, kapı silmece; bilmem kaç kuruş hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri. Şimdi evlerimiz var, içinde yaşayanlar yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl, ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar? Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz? Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız, onlara ?dede, nine ?diye hatırını soran çocuklarımız da yok oldu. Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızıp, taksitini bitiremediği arabanın anahtarını, hiç tanımadığı birine vermek ters gelir bana. Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne kültürüme ne de cüzdanıma hitap eder? Nedir bunlar? Yetimi düşünmez olduk,garibi,fakir fukarayı unutur olduk Düşen her yetime bir tekme attık Yetimleri kısacası insanlığı unuttuk kalbimiz buz,kalbimiz taş,vicdanımız kör kısacası Reklamlarla desteklenen beyni, ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk. Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk. İyi de neden böyle olduk, hiç düşündünüz mü? Yazımı Mevlana?nın güzel bir Ayetiyle kapatmak istiyorum. Yetimlere mallarını verin ve murdar olanla temiz olanı değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu, büyük bir suçtur. "Bir kimse, akrabasından veya başkasından olan bir yetimi, yetim kendisini kurtarana kadar uhdesine alsa, o kimseye Cennet vacip olur." [Ravi: Hz. Adiyy Ibni Hakem (R.A.)]