Tarih: 11.11.2025 16:48

“IRAK’TAKİ DİĞER FİLM YAPIMCILARINA VE YÖNETMENLERE YOL AÇTI”

Facebook Twitter Linked-in

"IRAK'TAKİ DİĞER FİLM YAPIMCILARINA VE YÖNETMENLERE YOL AÇTI" Basın Odası: https://drive.google.com/drive/folders/1AbKGonKVrm9hQeE7hb5p4Z-E2BYucv1X?usp=sharing 13.⁠ ⁠Boğaziçi Film Festivali, birbirinden keyifli söyleşilerle sürüyor. Festivalde, Uluslararası Uzun Metraj Yarışması'nda yer alan "The President's Cake" filminin kostüm tasarımcısı Tamara Abdul Rahman Bahjat-Nouri "Bu filmin, Irak'taki diğer film yapımcılarına ve yönetmenlere yol açtığını düşünüyorum." dedi. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün desteğiyle Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı'nca bu yıl 13'üncüsü düzenlenen Boğaziçi Film Festivali, dünyanın dört bir yanından filmlerle olduğu kadar söyleşilerle de rengarenk geçiyor. Bugünün konukları; Uluslararası Uzun Metraj Yarışması'ndan "The President's Cake", Ulusal Uzun Metraj Yarışması'ndan "Gölün Şarkısı" ile Uluslararası Kısa Metraj Yarışması'ndan "Video Store 2001", "Ne Me Quitte Pas" ve "There Will Come Soft Rains" filmlerinin ekipleriydi. "Irak'ta 90'larda hayat durdu" Uluslararası Uzun Metraj Yarışması'nda yer alan "The President's Cake" filmini kostüm tasarımcısı Tamara Abdul Rahman Bahjat-Nouri temsil etti. Atlas Sineması'ndaki söyleşiye, "Bu filmin, Irak'taki diğer film yapımcılarına ve yönetmenlere yol açtığını düşünüyorum. Anlatacak çok hikâyemiz var ve yapabileceğimize inanıyorum" sözleriyle başlayan Nouri, filmdeki kostüm tasarımı çalışmalarını şöyle anlattı: "Irak'ta değişim çabuk başladı, her şey aceleci şekilde değişti. Yediklerimiz, giydiklerimiz; her şey değişti. O zamanlarda yaşayan insanlarla çok konuştuk; bunun çok yardımı oldu. İhtiyacımız olan şeyleri günlerce ve farklı şehirlerde aradık. Eski görüntüleri de inceledik bu süreçte. En zoru; doğru renkte, doğru materyali bulmak, bulamazsak da sıfırdan yaratmaktı. 90'lara gittik resmen! Ordunun kıyafetlerini uydurmak zordu çünkü renkler çok değişti. Saddam'ın askerlerini ve ordusunu resmetmek, en zoruydu diyebilirim. Çünkü 90'larda hayat durdu; moda ve tarz gibi şeyler bir yerden sonra hareket etmeyi bıraktı." "Filmi izlerken sıkılın istedik" Atlas Sineması'ndaki gösterimin ardından söyleşiye katılan, "Gölün Şarkısı" filminin senaristi İbrahim Metin Baltacı ve yönetmen Tayfun Belet; seyircilerin sıkılmasından memnuniyet duyduklarını söyledi! "Filmin bir bölümünde sıkıldıysanız film, istediğimiz gibi geçmiş demektir. Çünkü zamanın da değerli olduğunu ve insanların acele etmediği bir dünyayı anlatmak istedik" diyen Baltacı'ya, yönetmen Tayfun Belet de şu sözlerle destek verdi: "Filmde sıkıldığınız yerleri bile isteye öyle yaptık. Sallanan kamera görüntüleri de; hepsi bile isteye öyleydi. Anlatmak istediğimiz şey; İbrahim diye bir adam yaşadı ve öldü. Çünkü günün birinde hepimize olacak olan, bu." Belet; Beyşehir gölünde rüzgâr sörfü yapan balıkçı İbrahim Erdoğan'ın, rutin hayatına giren bir yabancıyla girdiği geçmiş muhasebesini ele alan ve "Bir belgeselcinin uzun metraj kurmacası" diye tanımladığı film için şunları söyledi: "Filmin çıkış noktası: bana gösterilen bir fotoğrafta, Beyşehir gölünde rüzgâr sörfü yapan birini görmemdi. Bu adamı bulmam gerek, dedim; ait olmadığı bir yerde rüzgâr sörfü yapıyor çünkü. Başlangıçta sadece adamın balıkçı ve adının İbrahim olduğunu öğrendim. Sonra kendisiyle tanıştık. Belgesel olarak başlayan bir süreçti; gündelik hallerini kayıt altına alıyorduk. Uzun zamandan beri derdini bağırmayan bir film yapmak istiyordum zaten. Abartmadan, dramatize etmeden bir 'insan' hikâyesi anlatmak niyetiyle yola çıktık." Geçmişe özlemin mekânı: Video kasetçiler Festivalde bugün söyleşiye katılanlar arasında Uluslararası Kısa Metraj Yarışması'ndan da ekipler vardı. "Video Store 2001"in yönetmeni Guillermo Polo da onlardan biriydi. Geçmişe duyulan özlemi; ölmüş bir baba ve ondan kalan bir video kaset dükkânı üzerinden işleyen film; yönetmenin, modern çağ gözlemlerinden ortaya çıkmış: "Mahallelerin ve şehirlerin ne kadar hızlı değiştiğini düşünüyordum. Yirmi sene içinde toplum ve teknoloji çok fazla değişti. Filmler hakkında konuşabildiğimiz ve bir şeyler paylaşabildiğimiz bir topluluk vardı; en azından İspanya'da artık bu toplulukları kaybettiğimizi düşünüyorum. Artık eskisi gibi komşumuza gidip tuz istemiyoruz. Film aslında bugünlerde filmleri, kişisel bilgisayarlarımızdan ya da tabletlerimizden izlememizle ilgili." Filmdeki baba-kız ilişkisinin çok derin işlenmediği şeklindeki bir yoruma katılan yönetmen, bunun sebebini açıklarken bir sonraki projesini de duyurmuş oldu: "Kısa filmde bu ilişkiyi çok fazla geliştiremezdim ama gelecek filmde baba öldükten sonra kızın karakter gelişimini görebileceğiz. Çünkü babasını, müşterilerin gözünden görecek, bu sayede de video dükkânını tekrar sevmeye başlayacak." "Batı eğitim sistemi, sömürgecilik tarihini saklıyor" Uluslararası Kısa Metraj yarışmacılarından biri de Kongo'da yaşanan soykırımı perdeye taşıyan "Ne Me Quitte Pas"filmiydi. Yönetmenliğini; İngiltere'de doğup büyümüş, Hint göçmeni bir aileden gelen ve sinema yapmak için İspanya'ya taşınan Karim Huu Do'nun üstlendiği filmin yapımcısı Zico Judge, gösterimden sonra seyircilerin sorularını cevapladı. 1962'de Belçikalı eski bir asker ile Kongolu sevgilisinin imkânsız aşk hikâyesi üzerinden ilerleyen filmin fonunda Kongo'da yaşananlar var. Judge; "Çok fazla soykırım filmi görüyoruz ama bunların çok azı Kongo ile ilgili. Bu çok şaşırtıcı ve üzücü." derken filmin hayata geçiş sürecini şöyle anlattı: "Belçika'da Kongo Derneği ile görüşmeden önce üç sene boyunca araştırma yaptık. Bu, bize Batılı eğitim sisteminde anlatılmayan bir şey; sömürgecilik tarihi tamamen saklanıyor. Filmi çekmeyi bir sene boyunca planladık ama üzerine pandemi geldi. Bu yüzden bütçemizi de sadece tanıdıklarımız sayesinde oluşturabildik; bütün fonlamalar durmuştu. Pandeminin ilk yazında, İspanya'nın güneyinde, altı gün boyunca günde 17 saat çalışarak çekimleri gerçekleştirdik. Yönetmenimiz 'Ne Me Quitte Pas' şarkısından çok etkilendi; Kongo'da olaylar yaşanırken bu şarkı, Avrupa'da çok büyük yankı uyandırmıştı" İklim krizi, baba sevgisi "There Will Come Soft Rains" de Uluslararası Kısa Metraj Yarışma seçkisinde seyirci karşısına çıktı bugün; filmin söyleşisine ise oyunculardan Priya Davdra katıldı. Elham Ehsas'ın yönettiği film; babasının cesedini, yükselen deniz seviyesinden korumaya çalışan Mira ve kardeşi Fatima'nın öyküsü. Filmde Fatima'yı canlandıran Davdra; iki kız kardeş arasındaki ilişkiyi şöyle özetledi: "Mira hep öngören karakterdi; babasının cesedi hakkında endişeleniyordu çünkü iklim krizi yüzünden sular yükselmekteydi. Harekete geçmek istiyordu. Ama benim oynadığım karakter, Fatima, 'ben bunun hakkında pek şey bilmiyorum' diyordu. Ta ki Mira, ona, oğlu büyüdüğünde daha iyi bir hayata sahip olması gerektiğini söyleyene kadar." Filmde duyguların; diyalog değil sessizlik yoluyla anlatıldığını ifade eden oyuncu; "Film oldukça ilginç; çünkü hem aşk hem cesaret hakkında konuşuyor hem de iklim değişikliği konusunun altı çiziyor" diye konuştu. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü'nün desteği, Turkcell ve Türk Hava Yolları'nın ana sponsorluğu, TRT'nin Kurumsal İş Ortaklığı, Anadolu Ajansı'nın Global İletişim Ortaklığı, Türkmedya'nın ana medya sponsorluğu, TV Plus ve İGA Pass sponsorluğunda gerçekleşen "13. Boğaziçi Film Festivali" ile ilgili tüm bilgilere www.bogazicifilmfestivali.com adresinden ve festivalin resmî sosyal medya hesapları üzerinden erişilebilir.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —