Tarih: 01.12.2025 23:10

TEMA Vakfı: COP30 Çözüm Değil, Erteleme Üretti

Facebook Twitter Linked-in

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin Taraflar Konferansı (COP) süreçlerine ilişkin değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi: "Bilim, iklim krizinin her geçen gün ağırlaşan etkilerini açıkça ortaya koyuyor. Ancak COP30'da ortaya çıkan tablo, ülkelerin gerekli adımları atma konusundaki isteksizliğinin sürdüğünü ve sürecin her yıl daha da tıkandığını gösteriyor." COP30: Fosil yakıt lobilerinin gölgesinde bir zirve COP30'un en dikkat çekici yönlerinden biri, iklim değişikliğiyle mücadeledeki ilerlemeyi değerlendirmek üzere düzenlenen zirveye 1.600'den fazla fosil yakıt lobicisinin katılması ve "sürdürülebilirlik" söylemi altında görünürlük kazanması oldu. Bu durum, COP süreçlerinin yıllar içinde çözüm yerine ertelemeler üreten ve sermaye çıkarlarını önceleyen bir zemine dönüştüğünü gösterdi. Zirvenin resmi sonuç bildirgesi olan Mutirão metni, petrol ve gaz üreticisi ülkelerin baskısıyla fosil yakıtlara dair ifadelerin tamamen çıkarılması nedeniyle, küresel mücadelede yeni ve bağlayıcı bir yol haritası sunamadı. Bu gelişme, COP28'de kabul edilen "enerji sistemlerinde fosil yakıtlardan uzaklaşma" kararının bile gerisinde kalındığını ortaya koydu. Ataç değerlendirmesinde, "Dünyanın geleceğini yakından ilgilendiren bir süreçte, fosil yakıt lobilerinin bu derece belirleyici bir aktör hâline gelmesi kabul edilemez." ifadelerini kullandı. 1,5°C hedefi kâğıt üzerinde kaldı Ulusal Katkı Beyanları'na (NDC) ilişkin mevcut tablo ise iklim müzakerelerinin geldiği noktaya dair ciddi kaygılar doğurdu. Birleşmiş Milletler'in analizine göre yeni NDC'ler, 2035 yılına kadar küresel emisyonlarda yalnızca yüzde 12'lik bir düşüş öngörüyor. Oysa bilimsel veriler, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak için bu oranın en az yüzde 60 olması gerektiğine işaret ediyor. Birçok ülkenin NDC'lerini güçlendirmeyi reddetmesinin, iklim politikalarında yaşanan tıkanmanın açık bir göstergesi olduğunu belirten Ataç, Türkiye'nin sunduğu İkinci Ulusal Katkı Beyanı'nın (NDC 3.0) da benzer bir çelişki barındırdığına dikkat çekti. Ataç, konuya ilişkin şunları söyledi: "Türkiye'nin iklim hedefi, 2035'e kadar 466 milyon ton emisyon azaltımı yaparak toplam emisyonları 643 milyon ton CO₂e (karbondioksit eşdeğeri) seviyesine çekmek olarak açıklandı. Bu da 2035 yılında yaklaşık 1,1 milyar tona ulaşacağı öngörülen emisyonlardan yüzde 41 daha düşük bir seviyeye işaret ediyor. Ancak TÜİK verileri farklı bir tablo ortaya koyuyor; Türkiye'nin emisyonları 2018'de yaklaşık 530 milyon ton CO₂e iken, 2023'te 552 milyon tona yükseldi. Bu durumda 2035'teki emisyonlar, 2023'e kıyasla aslında yüzde 16 artmış olacak. Bu tabloya rağmen hedefin 'yüzde 41 azaltım' olarak sunulması, kamuoyunda yanıltıcı bir iklim politikası algısı oluşturuyor." İklim finansmanında yetersizlik ön planda Zirvenin en kritik başlıklarından biri olan iklim finansmanı konusunda ise yetersizlik ön plana çıktı. Küresel Güney'in uyum ihtiyacı için 2035 yılına kadar yıllık yaklaşık 300 milyar dolar talep edilirken, COP30'da kabul edilen finansman düzeyi 120 milyar dolar ile son derece yetersiz kaldı. Ayrıca mevcut hedef 2030'dan 2035'e ertelendi. Bu noktada asıl önceliğin azaltım olması gerektiğinin altını çizen Ataç "İklim uyumu için gerekli finansmanın yıllara yayılarak ertelenmesi, kriz karşısında sorumlulukların görmezden gelinmesidir. Emisyonlar hızla düşmeden uyum politikalarının etkili olamayacağını biliyoruz." dedi. Adil geçiş söylemde kaldı, karar metinleri ise zayıf Zirvede hak temelli ifadelerle duyurulan Adil Geçiş Mekanizması için herhangi bir finansman ayrılmadı. Afrika ve Küresel Güney ülkelerinin, kritik minerallerin çıkarılmasına ilişkin ağır sosyal ve çevresel risklerin karar metnine eklenmesi yönündeki talepleri de karşılık bulmadı. Çin ve Rusya'nın itirazları sonucu bu bölüm tamamen metinden çıkarıldı. Oysa enerji dönüşümünün temiz ve yenilenebilir kaynaklara yönelmesi adil geçişin temel ilkelerinden biri. Buna karşın, doğa ve insanlar üzerinde ağır ve geri dönüşü olmayan etkileri defalarca ortaya çıkmış yoğun ve denetimsiz madencilik faaliyetlerinin bu süreçte göz ardı edilmesi, sosyal adalet açısından ciddi bir zafiyet yaratıyor. Bu eksiklik, özellikle Kongo gibi ülkelerde yaşanan ciddi hak ihlallerinin görünmez kılınmasına yol açıyor. Zirve boyunca yerli halklar ve sivil toplum örgütleri, fosil yakıtlardan çıkış, Amazon'un korunması ve hak temelli bir iklim politikası için güçlü çağrılarda bulundu. Ancak bu talepler, nihai kararlara bağlayıcı şekilde yansımadı. COP31 Türkiye'de: Şimdi kararlı adımlar atma zamanı COP30'un Türkiye açısından en önemli çıktısı, COP31 için ev sahibi ülkenin Türkiye olarak belirlenmesi oldu. Müzakere başkanlığı Avustralya tarafından yürütülecek olsa da Türkiye için bu süreç, iklim politikalarını güçlendirmek ve dönüşümü hızlandırmak adına önemli bir fırsat niteliği taşıyor. 2026 yılında Antalya'da gerçekleşecek zirveye ev sahipliği yapmanın, güçlü bir iklim politikası oluşturma, iklim eylemini hızlandırma ve fosil yakıtlardan çıkışı kararlılıkla başlatma sorumluluklarını beraberinde getirdiğini vurgulayan Deniz Ataç, "Türkiye'nin ev sahipliği; bilime uygun, adil, şeffaf ve kömürden çıkışı içeren gerçek bir iklim politikası açıklamak için kaçırılmaması gereken bir fırsat." dedi. Gerçek dönüşüm için kararlı adımlar atmanın artık ertelenemeyeceğini söyleyen Ataç sözlerini şu şekilde sonlandırdı: "TEMA Vakfı olarak iklim krizinin gönüllü taahhütler, belirsiz yol haritaları veya sermayeyi önceleyen müzakere süreçleri ile çözülemeyeceğini vurgulamak istiyoruz. Son 30 yılda yaşanan gecikmeler, karar vericilerin gezegenimiz, doğa ve gelecek adına gerçek bir dönüşüm iradesini ortaya koymasının artık ertelenemez bir zorunluluk olduğunu gösteriyor. COP30 boyunca insanlar toprakları, ormanları, su ve tüm doğal varlıkları koruma taleplerini güçlü bir şekilde dile getirdi. Bizim için sevindirici olan, önümüzdeki yıl fosil yakıt lobilerinin ülkemize gelecek olması değil; COP31'de dünyanın dört bir yanından halkların, toplulukların ve sivil toplumun Antalya'da bir araya gelecek olması."




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —