9398,93%-1,21
38,82% -0,01
44,01% 0,40
4149,24% 0,99
6662,82% 0,53
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Yeni Yol grubunda yaptığı konuşmada, iktidara sert eleştirilerde bulundu. Yoksulluk, yüksek enflasyon, gençlerin istihdam sorunu, gıda güvenliği ve PKK’nın fesih sürecini değerlendiren Babacan, şunları söyledi: “Bir anneye söz verdim, kumar sorununu dilimden düşürmeyeceğim” “Bugün ülkemizin artık gelip orta yerine oturmuş çok önemli bir sorundan bahsederek sözlerime başlamak istiyorum. Çünkü birkaç gün önce Eyüsultan’da rastladığım bir hanımefendiye, bir anneye söz verdim. ‘Ben bu sorunu dilimden düşürmeyeceğim’ dedim. Bir anne arkadaşlar; gözlemecide çalışan, alnının teriyle geçimini sağlayan bir anne. Kazandığı parayı çoluk çocuğuna harcayan; helalinden para kazanmak için mücadele veren bir anne. Geldi, dert yandı, ‘Bu sanal kumar var ya, bu sanal kumar’ dedi. Biliyorsunuz, sanal kumarın tepesindekiler, yarınlarından ümidi kalmamış gençlerin banka hesaplarını, para karşılığı kullanarak işlem yapıyorlar. 18 yaş üzerindeki öğrencilere diyorlar ki ‘Sen git banka hesabını aç, şifresini bana ver, gerisine karışma.’ Sonuç ortada: Hapse giren bir evlat, üzüntüden perişan bir anne.” “Kumar mağdurlarının çoğu üniversite öğrencisi, yazık değil mi bu gençlere? “Bakın bir başka örnek, 8 Mart’ta ziyaret ettiğim bir tekstil atölyesinde çalışan bir kadının oğlu.Anne perişan, çünkü oğlunun oynadığı sanal kumar yüzünden aile iki apartman dairesini kaybetmiş. Aynı tekstil atölyesinde bir başka kadın; onun da yeğeni sanal kumara bulaşmış.Yetmiyor, bitmiyor. 30-40 kişilik grup. Aynı grupta, üçüncü vaka: Bir çalışan anlatıyor, ‘Oğlumun arkadaşı sanal kumara bulaştı, maalesef sonunda canına kıydı’ diyor. Bu işin boyutunu rakamlarla anlamamıza yardımcı olacak bir örnek daha vermek istiyorum: Bizim avukatlık yapan bir il başkanımızın baktığı dava dosyasından bazı rakamlar vermek istiyorum size. Tek bir kumar sitesinde toplam işlem büyüklüğü 272 milyar lira. Yani bugünkü döviz kurundan çevirdiğinizde 7 milyar dolar. Yanlış duymuyorsunuz; tam 7 milyar dolar; tek bir site! Bu davada kumar mağduru kaç kişi var henüz bilmiyoruz. Muhtemelen yüz binler, milyonlar. Ama davada tam 1.657 şüpheli var, çoğu banka hesabını para karşılığı kullandıran üniversite öğrencisi. Yazık değil mi bu gençlere, yazık değil mi bu ailelere.” “Erdoğan yasa dışı kumar ile mücadeleden bahsediyor ama kendi eliyle izin verdiği lisansla oynatılandan hiç bahsetmiyor” “Bu sanal kumar denen illet insanların bildiği bir şey. Haneler biliyor, sokaklar-toplum biliyor.Herkes görüyor, herkes duyuyor. Ama duymayan tek bir kişi var. Kim o? Cumhurbaşkanı Erdoğan. Vatandaş neler çekiyor, millet neler yaşıyor umurunda değil. Yasa dışı kumar ile mücadeleden bahsediyor ama kendi eliyle izin verdiği lisansla oynatılandan hiç bahsetmiyor. Bir yandan Diyanet, hutbelerde sanal bahis ve kumarın zararlarını anlatıyor, öte yandan Cumhurbaşkanı, bizzat kendi eliyle verdiği lisansla oynatılan bahis ve kumara göz yumuyor. Bu yeni biliyorsunuz. Bu ülkede kumarhaneler 1998’de kapatılmış, niye kapatılmış? Topluma zarar var diye kapatılmış. Aileler zarar görüyor diye kapatılmış. Ama 1998’de kumarhane açmanın yasaklandığı bir ülkede, Cumhurbaşkanı her vatandaşımızın cebine bir kumarhane açtı. Yüzlerce kumar makinesi var her cep telefonunun içerisinde. Akıl alır gibi değil.” “Biz bu bahsi kapatacağız, ülkeyi bu sanal kumar denen bataklıktan kurtaracağız” “Biz milletin yanında, milletin arasındayız. Ben buradan, Eyüpsultan’daki o anneye; tekstil atölyesindeki kardeşlerime söz veriyorum: Anadolu’nun, Trakya’nın dört bir yanında evladı için gözyaşı döken, dağılmaya yüz tutmuş ailesi için feryat eden tüm annelere babalara söz veriyorum: Biz, bu sanal kumar denen kangrenli kolu ülkeden kesip atacağız. Üzerine basarak söylüyorum. Eyüpsultan’daki anne için, bu ülkedeki tüm anneler için buradan söz veriyorum: Biz bu bahsi kapatacağız. Biz bu bahsi kapatacağız… Ülkeyi bu sanal kumar denen bataklıktan kurtaracağız.” “Vatandaşın sağlığıyla bu kadar ilgiliyseniz devamını getirin; parası olmayan gençler okulda öğün atladığı için bayılıyor” “Haberlerde görmüşsünüzdür: Sağlık Bakanlığı rutin kontrollere başlamış... Hepimiz izledik, sokaklarda kilolu vatandaşlarımızı tespit etmeye başlamışlar. Hatta gençler hemen sazı eline almış; ‘Aman ileride çevirme var oradan gitme’ diye kilolu arkadaşlarını uyarıyor, şaka yapıyorlarmış. Peki ne yapacak bu sağlık görevlileri? İnsanları tarayacaklar; fazla kiloluları Aile Sağlığı Merkezlerine yönlendirecekler. Diyetisyenler tarafından bu kişilere özel beslenme danışmanlığı ve takip hizmeti sunulacak. Buraya kadar güzel, muhakkak ki vatandaşlarımızın sağlığı hepimiz için önemli. Fakat madem öyle, biz diyoruz ki iş burada kalmasın. Madem vatandaşlarımızın sağlığıyla bu kadar ilgilisiniz, bu işin devamını da getirin, gençler protein alamıyor, ailelerin evine et girmiyor. OECD rakamları ortada, her beş öğrenciden biri, parası olmadığı için öğün atlıyor, aç kalıyor. Bakın durumumuzun ne kadar kötü olduğunu bir başka veriyle görüyorsunuz. Bu grafik ne biliyor musunuz? Yetersiz, maddi imkân nedeniyle haftada en az bir gün öğlen yemeği yiyemeyen 15 yaşındaki öğrencilerin oranı. Öğretmenler anlatıyor. Çocuklar dersin ortasında fenalık geçiriyor, bayılıyor. Bir bakıyoruz kahvaltı yapmamış, öğlen yemeği yememiş çünkü parası yok. Ve bu oran bütün ülkeler içerisinde Türkiye’de en yüksek. Her beş öğrenciden birisi… Siz asıl bununla mücadele edin.” “Sadece sokaktaki kilolu vatandaşa değil; evine et girmeyen çocuklarla da biraz ilgilenin” “Bir başka gerçek: Çocuklar arasında, düzenli et, tavuk veya balık tüketebilenlerin oranı ne kadar biliyor musunuz? TÜİK verisi. Sadece %13. Yani, her 100 çocuktan sadece 13’ü düzenli et, tavuk ya da balık yiyebiliyor bu ülkede. 100 çocuktan 87’si sağlıklı beslenemiyor. İktidardakilere sesleniyorum: Sadece sokaktaki kilolu vatandaşa değil; evine et girmeyen çocuklarla da biraz ilgilenin. Unutmayalım, obezitenin önemli bir sebebi de maddi imkansızlıklar sebebiyle sağlıklı gıdaya ulaşamadığı için, sağlıksız beslenmek zorunda kalmak. Yani ekmeğe ya da diğer ürünlere yüklenmek…” “Maaşları uyduruk TÜİK enflasyonuyla artırırsanız millet böyle yoksullaşır” “Hesap ortada: Türkiye’de en düşük emekli maaşı 14 bin 469 lira, asgari ücret 22 bin lira, açlık sınırı ise tam 24 bin lira Nisan sonu itibarıyla. Yani dört kişilik bir aile asgari ücretle de emekli maaşıyla da temel gıda ürünlerini sağlayacak bir gelire sahip değil. Sorunun tam da özünde bu var. Siz ta damat döneminden TÜİK’e, gerçeğin çok altında enflasyon hesaplattırırsanız, emeklinin, asgari ücretlinin maaşını da o uydurma düşük enflasyon oranında artırırsanız, işte millet böyle yoksullaşır. En temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz hale gelir. Bu iktidarın milletin durumundan, vatandaşın akıbetinden haberi yok arkadaşlar.” “Sorununun kaynağı iktidarınızdan nemalananlar, parasını tartacak kantar bulamayanlar” “İnsanları sokaklarda tartarken unutmayın: Sorunun kaynağı ete, balığa ulaşamayan vatandaşımız değil, vatandaşımızı kuru ekmeğe muhtaç bırakanlardır; sorunun kaynağı iktidardır. Sorunun kaynağı sokakta tartılanlar değil, parasını tartacak kantar bulamayanlardır; sorunun kaynağı iktidarınızdan nemalananlardır. Asıl onlardır sorun kaynağı… “Gıdada tek sorun fiyatlar değil, millete zehir yediyorlar” “Gıda fiyatlarıyla ilgili büyük sorunları biliyoruz. Ancak mesele bu fiyatlarla bitmiyor. Sağlıklı gıdaya erişim de ülkemizde büyük sorun. Pestisit diye bir sorun. Duymayanlar belki vardır. Tarımda toksik kimyasal maddelerin kullanılması; bu maddelerin ürünlerde kalması ve çevreye yayılmasından bahsediyorum. Türkiye’den ihraç edilen meyve ve sebzeler, pestisitler sebebiyle Avrupa gümrüklerinden geri çevrildiğinde ancak bu konu gündemimize geldi. Yoksa duymamıştık. Ne zaman Avrupalılar dedi ki ‘Ya bir dakika kardeşim biz bu meyve, sebzeyi kendi vatandaşlarımıza yediremeyiz. Kimyasal var içinde’ diye geri çevirince Türkiye’de gündem oldu.” “Yediklerimizin üçte birinde insan sağlığı için tehlikeli toksik maddeler var” “Geçenlerde bir araştırma yapıldı. Aralık 2024’te bizim Türkiye’deki satılan ürünlerle ilgili bir laboratuvar araştırması. Şişli, Beşiktaş, Kadıköy ve Ataşehir gibi ilçelerindeki semt pazarları ile büyük zincir marketlerin İstanbul’daki bazı şubelerinden satın alınan sebze ve meyveler numune usulü bir araştırmacı tarafından alındı. 14 üründen tam 155 örneklik bir laboratuvar kümesi oluşturuldu. Analiz edilen bu 155 örneğin tam 49’unda hormonal sistem bozucu, nörolojik gelişim bozucu, kanserojen ya da üreme sağlığı açısından tehdit oluşturan en az bir pestisit tespit edildi. Şu orana bakın. ‘Avrupa’ya gidenler yakalanıyor da bu araştırmacı demiş ki bir de Türkiye’de satılanlara bakayım, ne var ne yok’ demiş. Yaklaşık üçte biri. Yani aldığınız meyve ve sebzelerin üçte birinde insan sağlığı için tehlikeli bu toksik maddeler var.” “Avrupa’da yaşayanların canı milletimizden daha mı az kıymetli” “Bir devletin asıl görevi nedir arkadaşlar? Vatandaşın sağlığını korumak değil midir? Sağlıklı yaşamak en temel insan hakkı değil midir? Nasıl olur da böyle bir başı bozukluğa izin verilir ya… Anlaşılır değil. Avrupa’da yaşayanların canı bizim milletimizin canından daha mı kıymetli ki biz oralardan, sorunu anlıyoruz ondan sonra kendi içimize bakıyoruz? Buradan hükümete çağrım kapsamlı bir mücadele planıyla derhal, bu soruna el atın, vatandaşımızın sağlığını doğrudan etkileyen bu konuyu ülkemizin gündeminden çıkarın.” “5 milyon ev genci var, dünya ortalamasının çok üstündeyiz” Ali Babacan, konuşmasında ne eğitimde ne istihdamda olan gençlere de değindi. Ali Babacan, “Gençliğe güvenmeyen bir ülke geleceğini inşa edemez. Biz gençlerin özgürce yaşadığı, eşit temsil edildiği, insanca geçinebildiği bir Türkiye için yola çıktık. Çünkü gençler yalnızca yarının liderleri değil, bugünün de ortaklarıdır! Pazartesi günü 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Bayramını kutlarken, bir yandan da yaklaşık 5 milyon gencin ne eğitimde ne de istihdamda olduğu gerçeğiyle karşı karşıyaydık. Bu ne demek? Gençlerin yüzde 26’sının ne eğitimde ne de işte olduğu demek” ifadelerini kullandı. “Gençlerin iş bulması ekonominin büyümesiyle olur, büyük ekonomi de hukuk ve adaletle” “Peki sebebi ne? Niye bu kadar ev genci var Türkiye’de? Değerli arkadaşlar iş bulmak önce ekonominin büyümesiyle mümkün olur. Ancak burada basit bir denklem var. Hukuk yoksa güven olmaz. Güven olmazsa yatırım olmaz. Yatırım olmazsa da istihdam olmaz. Denklemin başında hukuk var hukuk… Ülkede hukuk ve adalet olmadıktan sonra bu ülkenin ekonomisi büyümez. Yeni istihdam alanları açılmaz. İktidardakiler duysun. Ülkeyi getirdiğiniz yer bu.” “Gençlerin becerilerini geliştireceği kurslar açacağız, istihdam garantisi vereceğiz” “Ne yapmak lazım? Derhal ama derhal ihtiyaç duyulan alanların detaylı bir envanterini çıkarıp işsiz gençlerimizi o alanlara hazırlamak lazım. Üç aylık, altı aylık, bir yıllık programlarla, aktif iş gücü eğitim programlarıyla gençlerimizin becerilerini donanımlarını, ihtiyaç duyulan alanlarda zenginleştirecek çalışmalar yapmak lazım. İnanın çok kolay. Bakın okul binaları hafta sonları boş, öğretmenler fazla mesai gençlerimiz için rahatlıkla yapar. Yeter ki gençlerimiz iş bulsun der. Önemli olan o alanlarda gençlerimizin yeniden eğitilmesi… Gidiş geliş, otobüs biletiymiş, ulaşımmış kesinlikle devlet karşılayacak. Üstüne bir de öğlen yemek parasını devlet verecek. Dolayısıyla gençlerimiz bu kurslara katılmak için ceplerinden bir kuruş harcamayacaklar. Ve bu kurstan mezun olan gençlerimize istihdam garantisi gelecek. Sen git üç ay, altı ay, bir yıl bu konuda becerilerini geliştir. Dolayısıyla gençlerimiz ceplerinden bir kuruş para harcamayacaklar… Bu kurslardan mezun olan gençlerimiz için de istihdam garantisi gelecek. Gerekirse maaşını, sigorta primini devletin karşılayacağı istihdam programlarıyla gençlerle işveren buluşacak. Bunların hepsi çok kolay inanın, çok basit… Yeter ki bir organizasyon olsun yeter ki kafası gençlere eğilen, gençlerle meşgul olan, gençlerin sorunlarıyla hemhal olan bir yönetim yönetsin. Çözümsüz hiçbir şey yok.” “Terör sorunuyla hak ve özgürlük sorununun iki ayrı hatta yürümesi görmek istediğimiz tablo” “Kısaca da olsa, şu devam etmekte olan 1 Ekim sürecine de değinmek istiyorum. Biz DEVA Partisi’ni ilk kurduğumuz günden beri diyoruz ki ülkemizde terör sorunu vardır, ülkemizde hak ve özgürlüklerle ilgili sorunlar vardır. Ancak bu iki sorun ayrı ayrı hatlarda çözülmelidir. Kendi vatandaşlarımızın hak ve özgürlükleri asla hiçbir konuyla pazarlık konusu yapılmamalıdır.” “Bahçeli önayak oldu, artık en önde yürümesi gereken Cumhurbaşkanı’dır” “Üçüncü ama en önemli konu da eğer yapılanların ve yapılacakların doğru olduğuna inanıyorsa ülkenin Cumhurbaşkanı’nın süreci bizzat sahiplenmesi ve toplumu doğrudan kendisinin bilgilendirmesi gerekir. Çünkü şu andaki sistemde evet Meclis yasama açısından önemlidir ama nihai icra makamı Cumhurbaşkanlığıdır. Madem bu işi MİT Başkanlığı yönetiyor, madem İbrahim Kalın’ın koordine ettiği bir süreç, ki Sayın Erdoğan öyle söylüyor. Muhalefet ortağı olan bir partinin Genel Başkanı’yla ki ön ayak oldu, yolu açtı, önemlidir. Ama bundan sonra açılan yoldan önde yürümesi gereken ülkenin Cumhurbaşkanı’dır. Eğer inanıyorsa… Ve bu kadar önemli, temel bir meselede işin icrası, uygulaması asıl belirleyici olacaktır.” “Süreçle ilgili bilgilendirmeyi DEM Parti değil, devletin ilgili kurumları yapmalıdır” “Şu ana kadar DEM Parti, yani bir muhalefet partisi, muhalefeti bilgilendirerek geldi buraya kadar. Ama arkadaşlar bu işin madem öncülüğünü, sorumluluğunu hükümet üstleniyor, bu açıkça ortaya çıkmış durumda, bilgilendirmenin de hükümet tarafından yapılması lazım. Muhalefeti bilgilendirme, Meclis’i bilgilendirme bizzat devletin ilgili kurumları tarafından yapılması lazım. Ortada karmakarışık bulmaca var ya. Çözebilene aşk olsun. Kimse resmin tümünü göremiyor. Parça parça, parça parça yapılan çalışma sağa sola sızdırıldığı, aktarıldığı kadarıyla insanlar bilgi almaya çalışıyor. Bu kadar önemli bir mesele bu şekilde yürütülmez, bundan sonra böyle gitmez. Eğer süreç işlesin, sıkıntı çıkmasın deniyorsa iktidarın bizzat Sayın Erdoğan’ın artık devrede olması lazım. ‘Ben bu işi istiyorum, bu iş doğrudur’ diyerek kendi tabanını da ikna etmesi lazım muhalefete de bilgi vermesi lazım.” “Çerkes ve Tatar vatandaşlarımıza baş sağlığı diliyorum” Ali Babacan, konuşmasını Çerkes Yas Günü’nü anarak bitirirken, şu ifadeleri kullandı: “Bugünün 21 Mayıs Çerkes Yas Günü olduğunu hatırlatmak isterim. Çerkes kardeşlerimiz, iki dalga halinde anavatanlarından zorla sürüldü. Birinci dalga, 21 Mayıs 1864’de sona eren Kafkas-Rus savaşının ardından, ikinci dalga da 93 harbinden, yani 1878’den sonra gerçekleşti. İlk seferde Kırım ve Balkanlara sürülenler, 93 harbi sonrası ikinci kez sürüldüler. Tarihçiler, zorla sürülen Çerkeslerin sayısının 1,8 ila 2,5 milyon arasında olduğu tahmin ediyor. Daha da acısı; açlık, hastalık ve ağır koşullar nedeniyle bu insanların 3’te 1’i ila yarısının bu yolda hayatını kaybettiğini söylüyor. Ne yazık ki uluslararası toplum bu kitlesel katliamı ve etnik temizliği tümüyle görmezden gelmiştir. Oysa yaşananlar, Çerkes halkının ortak belleğindeki en büyük tarihsel acıdır. Yine geçtiğimiz 18 Mayıs, Kırım Tatarlarının defalarca sürülmesinin anıldığı bir gündür. Ben buradan hem geçtiğimiz 18 Mayıs hem de bugün 21 Mayıs vesilesiyle bu büyük katliamlarda hayatını kaybeden hem Çerkes kardeşlerimizi hem de Kırım Tatarı kardeşlerimizi rahmetle anıyorum, Çerkes ve Tatar vatandaşlarımıza huzurunuzda baş sağlığı diliyorum.”