10941,79%3,14
41,93% -0,15
48,75% -0,23
5539,53% -0,59
9439,52% -0,12
Gazze Mahkemesi, İstanbul’da 3 gün süren final oturumun ardından bugün nihai kararını açıkladı. Kararda, “Biz, faillerin ve suç ortaklarının hesap vermesini, mağdur ve hayatta kalanlara tazminat sağlanmasını, Siyonist sömürgeleştirmenin, işgalin ve apartheid’ın kök nedenlerinin ortadan kaldırılmasını, suçlu rejimin normalleştirilmesine yönelik tüm girişimlerin reddedilmesini ve nihayetinde Filistin’in özgürlüğünü talep ediyoruz. Kısacası, adalet istiyoruz” denildi. Kararda, İsrail rejimini tecrit etme, normalleştirmeyi reddetme, İsrail’i hesap vermeye zorlamak için boykotlar, yatırımların geri çekilmesi, yaptırımlar, askeri ambargolar, cezai kovuşturmalar, sivil davalar, toplumsal bilinçlendirme, kamuoyu protestoları ve sivil itaatsizlik eylemleri düzenleme çağrısı yapıldı. İsrail'in Gazze'de işlemeyi sürdürdüğü savaş suçlarını araştırmak üzere küresel ve bağımsız bir girişim olarak ilk başlangıç toplantısı Londra'da düzenlenen, ardından ilk genel oturumu Saraybosna’da gerçekleştirilen Gazze Mahkemesi’nin final oturumu İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu'nda düzenlendi. Eski BM Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında bir araya gelen mahkeme üyeleri, üç gün boyunca eğitimden sağlığa, barınma hakkından basına kadar soykırımın birçok farklı açıdan tanıklıklarını dinlediler. 150’dan fazla tanık dinlenirken, akademisyenler ve aktivistler de soykırım sürecindeki gözlemlerini anlattılar. Bugün geçekleştirilen karar oturumunda ilk olarak konuşan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar, “Bugün burada karar verilecek kararların da işgal sonrası verilen mücadelenin hürriyetle sonuçlanmasına vesile olmasını diliyorum” dedi. Daha sonra söz alan İslam İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) Başkanı Taha Ayhan ise mahkemenin dört gün boyunca Filistin’deki acı gerçekleri gözler önüne serdiğini belirterek, “Hesap verebilirliğin eksikliğini, başarısız olmuş uluslararası sistemin zayıflığını ve işgal ile saldırganlık altında yaşamaya devam eden bir halkın karşı karşıya kaldığı derin adaletsizliği gözler önüne serdi” dedi. ICYF olarak, Gazze Mahkemesi’nin lojistik destekçisi olmaktan onur duyduklarını ifade eden Ayhan, “Gazze Mahkemesi’nin son oturumu, Filistin’deki işgal sona ermeden ve bağımsız bir Filistin Devleti kurulmadan insanlığın diğer sorunlarının da sona ermeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Zira bu mesele, yaşadığımız tüm sorunların merkezinde yer almaktadır. Bu Mahkeme, bir son olarak görülmemelidir. Bugün Gazze Mahkemesi’nin nihai kararını aldığımız bu son oturumun ardından, asıl görev şimdi başlamaktadır. Artık elimizde bir karar var; bu kararla tüm karar alıcıları, yasa yapıcıları ve dünya genelindeki yargıçları ikna etmemiz gerekiyor. Soykırımın faillerini, onların iş birlikçilerini ve aklayıcılarını adalet önüne çıkarmak gibi bir görevimiz var. Adalet yerini bulana kadar hep birlikte tek ses olarak adalet talep etmemiz gerekiyor.” diye konuştu. Hukuk susturulduğunda vicdan son merci Konuşmaların ardından Prof. Sami Al-Arian, Prof. Christine Chinkin, Dr. Ghada Karmi Yazar Kenize Mourad, Prof. Chandra Muzaffar ve Prof. Biljana Vankovska’dan oluşan jüri kararı açıklandı. Gazze Mahkemesi Jüri Başkanı Christine Chinkin tarafından açıklanan metinde, “Vicdan tarafından yönlendirilen ve uluslararası hukuk tarafından bilgilendirilen Jüri, devletlerin otoritesine sahip değildir; ancak hukuk güç karşısında susturulduğunda, vicdan son merci haline gelir. Bu Mahkeme bir hukuk mahkemesi değildir; herhangi bir kişi, kurum veya devlete suçluluk ya da sorumluluk atfetme iddiasında bulunmaz. Bu, İsrail’in Gazze Şeridi’nde işlediği soykırım suçlarına ilişkin hesap verebilirliğin eksikliğine karşı sivil toplumun bir tepkisidir. Biz, soykırımın adının konması ve belgelenmesi gerektiğine inanıyoruz; çünkü cezasızlık, dünyadaki şiddet döngüsünü beslemeye devam eder. Gazze’deki soykırım tüm insanlığın meselesidir. Devletler sustuğunda, sivil toplum konuşmak zorundadır.” denildi. Gazze Mahkemesi’nin Filistin halkına karşı işlenen soykırımın gerçekliğini kanıtlayan bir arşiv oluşturduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Jüri, soykırıma karşı yürüyüş, miting, kamp, filo, grev ve diğer eylemlerle sesini yükselten tüm sivil toplum hareketleriyle dayanışmasını ifade eder. Ayrıca İsrail ve müttefiklerinin sürekli olarak yaydığı “güvenlik” söylemine ve Filistin halkının yaşadığı acıların “insani kriz” olarak etiketlenmesine karşı bir karşı anlatı sunar. Bu bir insani kriz değildir; bu, en ağır suçların kasten işlenmesidir ve ağır insani sonuçları vardır. Jüri, İsrail’in işlediği suçlara, soykırımın nedenlerine, diğer aktörlerin suç ortaklığına, Filistin halkının cesur direnişine ve küresel sivil toplumun dayanışmasına ilişkin kapsamlı deliller dinlemiştir. Bu suçların yol açtığı fiziksel ve ruhsal acılara dair tanıklıklar, Filistin halkının yaşadığı derin ıstırabı gözler önüne sermiştir.” ifadelerine yer verildi. Açıklamada İsrail’in suçları başlığı altında ayrı bir bölüm açılarak, şöyle denildi: “İmha planı ateşkesle sona ermeyecek” “Jüri, aşağıda sıralanan ve halen sürmekte olan soykırımı ve diğer suçları en güçlü şekilde kınamaktadır. Bu suçların her biri, Filistin halkını insanlıktan çıkaran, sadistik bir karakter taşıyan, bütüncül bir imha planının parçasıdır. Bu suçlar Ekim 2023’te başlamamış, ateşkesle de sona ermeyecektir; ölümler ve ağır yaralanmalar sürecektir. Hayatta kalanların yaşadığı travmalar nesiller boyunca aktarılacaktır. Jüri, ayrıca aşağıdaki ek suçların işlendiğini tespit etmiştir: Aç bırakma ve kıtlık: Gıda, su ve yaşam kaynaklarının kasıtlı biçimde engellenmesi ve gıda sisteminin sistematik biçimde yok edilmesi. Domicide (konut imhası): Evlerin, altyapının (elektrik, su, kanalizasyon) kasıtlı biçimde yıkımı. Ev sadece bir yapı değil; sevgi, yaşam, hatıralar, umut ve kimliğin mekânıdır. Yıkımı, travma, yerinden edilme, toplumsal çözülme ve kültürel yıkım yaratır. Ecocide (çevre katli): Toprağın, suyun ve havanın tahribiyle yaşamsal kaynakların yok edilmesi; bombalamalar sonrası yaşamı imkânsız kılan çevresel yıkım. Sağlık sisteminin hedef alınması: Hastanelerin, sağlık çalışanlarının ve altyapının sistematik biçimde yok edilmesi. Filistin halkının fiziksel ve ruhsal sağlığı için en büyük tehdit, işgalin kendisidir. Reprocide (üreme hakkı imhası): Doğumların engellenmesi, üreme hizmetlerinin yok edilmesiyle gelecek nesillerin yok edilmesi. Scholasticide (bilginin soykırımı): Öğrencilerin ve akademisyenlerin öldürülmesi, eğitim kurumlarının yıkılmasıyla Filistin’in entelektüel geleceğinin yok edilmesi. Gazetecilere yönelik saldırılar: Filistinli gazeteciler, soykırımı belgeledikleri için hedef alınmaktadır. Bu gazetecilerin susturulması, gerçeğin gizlenmesinin temel aracıdır ve bu çatışmada şimdiye dek hiçbir savaşta olmadığı kadar çok gazeteci öldürülmüştür. İşkence, cinsel şiddet, zorla kaybetmeler, cinsiyete dayalı şiddet. Politicide (siyasi imha): Filistinli siyasi, kültürel liderlerin, temsilcilerin, aktivistlerin öldürülmesi veya kaçırılması; sivil kurumların yok edilmesi. Jüri, evlerin, su kaynaklarının, okulların, hastanelerin, üniversitelerin, kültürel ve dini kurumların, tarım alanlarının ve ekosistemlerin kasıtlı biçimde hedef alınmasında sistematik bir imha niyeti tespit etmiştir. Açlık, tıbbi bakımın reddi ve zorla göç ettirme, savaşın “yan etkileri” değil; soykırımın araçlarıdır.” Batı hükümetleri soykırıma ortak Açıklamanın en dikkat çekici kısımlarından biri ise başta ABD olmak üzere batı hükümetlerinin İsrail’in işlediği soykırıma diplomatik, askeri, ekonomik ve teknolojik destek sağlayarak ortak oldukları tespiti oldu. Bu eylemlerin hem ahlaki bir çöküş hem de soykırımı önleme yükümlülüğünün ihlali olduğuna işaret edilen açıklamada, “Medya kuruluşları, akademik kurumlar, teknoloji şirketleri, bankalar ve küresel tedarik zincirleri bu süreci doğrudan veya dolaylı biçimde desteklemektedir. Algoritmalar ve gözetim teknolojileri İsrail’in her hava saldırısını planlamasına olanak tanımaktadır. Bulut bilişim altyapısı sağlayan şirketler dahi bu sürecin parçasıdır. Jüri, bu yapıyı 21. yüzyılın en aşırı emperyalizm biçimi olarak nitelendirmektedir. Birleşmiş Milletler ise veto sistemi ve siyasi tarafgirlik nedeniyle kurucu misyonu olan “savaştan sonraki nesilleri kurtarma” görevini yerine getirememiştir. Bununla birlikte Jüri, BM İnsan Hakları Konseyi özel raportörleri — özellikle Francesca Albanese — tarafından sergilenen kararlı tutumu takdirle anmaktadır.” denildi. Soykırım devam etmektedir Açıklamanın sonuçlar bölümünde de “Jüri, İsrail’in Gazze’de Filistin halkına karşı devam eden bir soykırım yürüttüğünü teyit eder. Bu, Siyonizm’in üstünlük ideolojisine dayalı, yerleşimci-sömürgeci ve apartheid niteliğinde bir rejimin parçasıdır. Bu süreç, yüzyılı aşkın süredir Filistinlilere yönelik sistematik bir yok etme ve sürgün projesinin devamıdır ve ABD öncülüğündeki küresel güç yapısı tarafından desteklenmektedir. Gazze’deki soykırım, küçük ve kapalı bir bölgede yaşayan halkın tamamen kuşatılmış koşullarda hedef alınmasıyla benzersizdir. En gelişmiş askeri teknolojiyle yürütülmektedir ve tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşmektedir. Uluslararası Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin müdahalelerine rağmen İsrail ve müttefikleri cezasızlıkla hareket etmektedir.” ifadelerine yer verildi. Açıklamanın son bölümünde ise öneriler şu şekilde sıralandı: İsrail’in ve tüm destekçilerinin siyasi, askeri, ekonomik ve ideolojik sorumluluklarının yasal yollarla sorgulanması. İsrail’in Birleşmiş Milletler ve bağlı kuruluşlardan askıya alınması. BM Genel Kurulu’nun 377 A(V) sayılı “Barış için Birleşme” kararının etkinleştirilmesi; Gazze’de koruma gücü oluşturulması. Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının tanınması. Siyonist rejimin güç kaynaklarının tespit edilmesi ve küresel ölçekte zayıflatılması. Politik, ekonomik, akademik, kültürel ve sosyal alanlarda koordineli küresel eylem çağrısı. Bu hedeflere ulaşmak için iki temel görev belirlenmiştir: Direniş ve köklerde kalmak: Filistinliler — Gazze’de, Batı Şeria’da, Kudüs’te ve 1948 sınırları içindeki topluluklarda — topraklarında kalmalı; sürgün engellenmelidir. Kapsamlı küresel karşı duruş: Siyonist rejimle her alanda — siyasi, ekonomik, kültürel, akademik, teknolojik — mücadele edilmelidir. Jüri, mücadelenin Yahudilerle veya Yahudilikle değil; Siyonizm’in ırkçı ve sömürgeci yapısıyla olduğunu vurgular. Nihai hedef, eşitlik, adalet, sömürgesizleşme ve dönüş hakkına dayalı tek bir siyasi düzenin kurulmasıdır.” Başkan Falk: “Soykırım Devam Ediyor” Daha sonra Mahkeme Başkanı Prof. Dr. Richard Falk, kapanış konuşması gerçekleştirdi. Konuşmasında, “Filistin’deki mevcut soykırımın, yüzyılı aşan bir sömürgeleştirme ve baskı geçmişine dayanan ve insanlık tarihinde bir dönüm noktası teşkil eden bir trajedi olduğunu kabul eder. Eğer İsrailli failler ve onları destekleyen Batılı güçler adaletten kaçarsa, Filistinli hayatta kalanlar da anlamlı bir tazminattan ve nihayetinde Siyonizm ile sömürgeciliğin insanlıktan çıkarıcı zincirlerinden kurtuluşlarından mahrum bırakılırsa, dünya tarihin en büyük vahşetlerinden birini onaylamış olacaktır. Eğer sömürgecilik, apartheid ve soykırım ahlaki kırmızı çizgiler olarak görülmüyorsa, artık hiçbir kırmızı çizginin kalmadığını belirtir. Böyle bir dünya, benzeri görülmemiş bir dehşetin hüküm sürdüğü bir dünya olacaktır. İnsanlık ailesinin her bireyinin, Filistin’de adaletin sağlanmasında payı vardır.” denildi. Gazze Mahkemesi’nin Vietnam Savaşı döneminde kurulan Russell Mahkemesi geleneğini sürdüren bir “Halk Mahkemesi” olarak kurulduğu belirtirken, “Gazze Mahkemesi üyeleri, Vicdan Jürisi’nin bulgularını memnuniyetle karşılar, onların ahlaki netliğini takdir eder ve bu kararların tam olarak uygulanması için mücadeleye devam edeceklerini taahhüt ederler.” ifadelerine yer verildi. İnsanlığın Vicdanını Sarsan Soykırım Soykırımın son iki yıldır hız kazandığına ve insanlığın vicdanını derinden sarstığına dikkat çekilen kararda, “Onun cesurca sergilenen vahşetinin görüntüleri, dünyanın dört bir yanındaki vicdan sahibi insanların zihinlerine kazınmış, kurbanlarının çığlıkları kulaklarımızdan hiç silinmemiştir. Hiçbirini unutmayacağız. Mahkeme, sivil halkın hapsedildiği bir bölgeye yönelik acımasız saldırıları, açlık, susuzluk ve hastalığın soykırım silahı olarak kullanılmasını, masumlara yöneltilen mermileri, bombaları, insansız hava araçlarını, toplu tutuklamaları, işkenceyi, cinsel şiddeti ve küçük çocukların keskin nişancılarca “eğlence için” hedef alınmasını tarihe not düşer. Hastanelerin, okulların, kiliselerin, camilerin, evlerin, mülteci kamplarının, yardım tesislerinin, tarım alanlarının, gıda depolarının ve hatta mezarlıkların sistematik biçimde yıkılması; gerçeği dünyaya duyurmaya çalışan gazetecilerin, sağlık çalışanlarının, yardım görevlilerinin hedef alınması… Bütün bunlar, utanç vesikaları olarak insanlık hafızasına kazınmıştır. Bizler ayrıca faillerin kibirli açıklamalarını, soykırımı açıkça savunan tehditlerini, alaycı kahkahalarını ve suçlarını kutlarcasına sergiledikleri görüntüleri de unutmayacağız. Bunların hepsi, insanlığın utanç katalogunda sonsuza dek yer alacaktır.” denildi. Kararda bütün dünyaya “Filistin’deki soykırımın bitmediği” uyarısı yapılarak şu ifadelere yer verildi: “İsrail rejimi, Batı tarafından sağlanan silahlar ve bombalarla Gazze’deki Filistinlileri öldürmeye devam etmektedir. Hayatta kalanlara gıda ve ilaç ulaşımını engellemeyi sürdürmektedir. Yasadışı ablukasını hâlâ kaldırmamıştır. İki yıldır süren sistematik aç bırakma, hastalık, yaralanma, tüm Gazze’nin zehirli kimyasallar ve patlayıcılarla kirletilmesi, barınma alanlarının neredeyse tamamının yok edilmesi ve sivil halkın toplumsal-psikolojik çöküntüye uğratılması — tüm bunlar, soykırımın etkilerini yıllarca sürdürecektir. Gazze kanamaya devam ederken, İsrail rejimi soykırımın yok etme aşamasını Batı Şeria’ya genişletmiştir. Her gün topraklar gasp edilmekte, geçim kaynakları yok edilmekte, Filistinliler ırkçı saldırılara ve etnik temizliğe maruz kalmaktadır.” Sözde Trump Planı ve Macron Planı’nın soykırımı durdurma, özgürlük ya da adalet getirme potansiyeline sahip olmadığına işaret edilen kararda “Her türlü ateşkesi memnuniyetle karşılasak da, İsrail rejiminin ilan edilmiş ateşkesi dahi cezasız biçimde ihlal ettiğini, her gün Filistinlileri öldürmeye ve insani yardımları engellemeye devam ettiğini not ederiz. Her iki planın da, Filistin halkının özgür irade, egemenlik, meşru temsil ve birleşik liderlik ilkelerine dayanan kendi kaderini tayin hakkını ihlal ettiğini reddediyoruz. Bu planlar, İsrail’in soykırım ve apartheid suçlarını cezasız bırakmayı, rejimi normalleştirmeyi, Filistin halkının uluslararası hukuk kapsamındaki haklarını görmezden gelmeyi ve soykırım mağdurları üzerinde yeni bir vekil sömürge yönetimi kurmayı öngörmektedir. Gazze’nin yeniden inşası sürecine Filistinliler öncülük etmelidir. İsrail ve onu destekleyenler, tüm tazminatların sorumluluğunu üstlenmelidir.” Kararda adalet ve vicdan çağrısı da yapılarak şöyle tamamlandı: Biz, faillerin ve suç ortaklarının hesap vermesini, mağdur ve hayatta kalanlara tazminat sağlanmasını, Siyonist sömürgeleştirmenin, işgalin ve apartheid’ın kök nedenlerinin ortadan kaldırılmasını, suçlu rejimin normalleştirilmesine yönelik tüm girişimlerin reddedilmesini ve nihayetinde Filistin’in özgürlüğünü talep ediyoruz. Kısacası, adalet istiyoruz. Bu amaç doğrultusunda, dünyanın her yerindeki vicdan sahibi insanları Filistin halkı için adalet sağlama çabalarını yoğunlaştırmaya çağırıyoruz: İsrail rejimini tecrit etmeye, Normalleştirmeyi reddetmeye, Onu hesap vermeye zorlamak için boykotlar, yatırımların geri çekilmesi, yaptırımlar, askeri ambargolar, cezai kovuşturmalar, sivil davalar, toplumsal bilinçlendirme, kamuoyu protestoları ve sivil itaatsizlik eylemleri düzenlemeye, Ve “Özgür Filistin” çağrısını büyütmeye.”