10565,74%-0,59
42,17% -0,01
49,02% -0,28
5558,99% -1,71
9196,59% -3,17
Ardahan’ın Göle ovasında, koyunların nedense bir türlü basmadığı o küçük toprak parçası…
Çobanların şaşkınlıkla izlediği o alan kazıldığında, toprağın bağrından sanki henüz uykuya dalmış gibi çıkan bir şehit… Yıllar geçmiş, mevsimler değişmiş, devran dönmüş ama o, sanki birazdan silahına davranıp mevziye koşacakmış gibi öylece duruyordu. Toprak ona dokunmamış, zaman onu eskitmemişti.
Çünkü bazı insanlar ölmez; sadece geri çağrılır. Bu topraklarda nice yiğit, evinden, ocağından, sevdiğinden ayrı düşmüştür. Anasının ak sütü gibi temiz dualarını geride bırakıp, bir daha dönememek pahasına, ilây-ı kelimetullah için sessizce yürüyüp gitmiştir. Geride kalanların gözyaşlarından habersiz, ama yüreğinde vatanın yükü, milletin duası, imanının ateşiyle gözünü kırpmadan can vermişlerdir.
Onlar ölürken bile yalnız değildi. Gök yüzünü üstlerine örten Rabb, toprağı da onların örtüsü kılmış, ama incitmemiştir. Bu yüzden Göle’deki o şehit, hâlâ yaşıyormuş gibiydi. Hâlâ savaşın içindeymiş, hâlâ elindeki silahı sımsıkı tutuyormuş, sanki birazdan düşman üzerine atılacakmış gibi bir hâli vardı.
Belki bizim için yıllar geçti ama onun için zaman, sadece bir saniyelik bir nefes kadar durmuştu. Onların âleminde zaman akmaz; “şehadet” bir kapıdır ve o kapının ardında hiç kimse yaşlandığını bilmez. Toprak onları asla üzmez. Çünkü onlar toprağın değil, toprağın sahibinin misafiridir.
Toprak onları bağrına basar, sarar, saklar; ama çürütmez, incitmez. Şehit, öldüğünü bilmez. O hâlâ mevzidedir. Hâlâ siperdedir. Hâlâ ayağa kalkıp, “Ben buradayım” diyecek gibi dipdiri görünür. Çünkü şehitler, Rabb’in katında diridir; bu dünya ise onların üzerinden sessizce akan bir rüzgârdır. Göle’de bulunan şehit de belki bir zamanlar babasının dizine yaslanırdı…
Belki bir sevdiğin gözlerine bakıp mahcupça gülümsemişti… Belki bir gün döneceğini umut etmişti. Ama dönmedi. Belki bir yaz sabahı, belki bir kış karanlığında orada düştü. Sesi duyulmadı, son nefesi kimsenin kulağına değmedi. Ama Rabb’in melekleri o anda yanındaydı, yalnız değildi. Koyunların bile adım atmadığı o yer, işte bu yüzden kutsal bir nöbet yeriydi. Çünkü orada hâlâ bir asker vardı.
Eli tetikte, yüreği imanla dolu bir yiğit. Dünyanın unuttuğu, ama toprağın unutmamak için sakladığı bir evlat… Bu topraklar böyle kahramanlarla dolu. Kimisi geri döndü, kimisinin adı bir mektupta kaldı, kimisi ise böyle, kimliği bilinmeden ama şehadetiyle tanınarak karşımıza çıktı. Onların hikâyesi bitmez. Onlar ölmez. Onlar sadece Rabb’in katında diridir ve biz, onların emaneti olan bu İslam onurunu, İslam vatanını ve sancağını taşırken, aslında gölgeleriyle yan yana yürürüz. Göle’deki o şehit, bize şunu bir kez daha hatırlattı: Bazı kahramanlar, toprağın altında değil; toprağın üstünde nöbet tutar gibi bekler. Onlar ölmedi. Biz sadece geç kaldık.
Harun Değer 14/11/2025