10729,49%-0,92
41,19% 0,20
48,31% 0,61
4758,20% 1,43
7652,82% 1,73
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş Sözcü TV’de Gülşah İnce’nin Türkiye’nin Sözü programına konuk oldu. Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılandığı davada ilk kez hakim karşısına çıkan BTP lideri, “Türkiye'de herkese aynı hukuk işlemiyor” dedi.
Hüseyin Baş şunları söyledi; “Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması var. Önümüzde bir iddianame var. Ben mahkemede de söyledim; bu iddianamede belli olan tek şey fail. Hüseyin Baş fail, tamam, bunu anladık. Fiil ne, mağdur kim? Hangi fiil üzerine mağduriyet oluşmuş diye baktığınızda ki bunlar hukukun temel normları. Önce bir fiil görürsünüz ve ondan sonra o fiilden hareketle faile ulaşmaya çalışırsınız. Normalde sistem budur ama son dönemlerde önce bir fail belirleniyor.
Bu failden fiile ulaşılıyor ya da bir fiil isnadı oluşuyor gibi bir durum var. “Bir adli kontrol ya da tutuklama veriyorsanız burada belli şartların oluşmuş olması lazım” İkinci duruşma olacak 15 Ocak'ta. Ben 9 ay bir süre adli kontrolle hayatımı sürdürmeye çalıştım. Bu durum birçok faaliyetimizin aksamasına da sebep olmuş oldu.
Bir adli kontrol ya da tutuklama veriyorsanız burada belli şartların oluşmuş olması lazım. Delil karartma ihtimali. Ben, ‘Burada delil karartmamla dünyanın uzaylılar tarafından istila edilmesi neredeyse aynı oranda mümkün’ dedim. Delil ne? Bir konuşma var. Delil bu işte. O konuşma her yerde var. Bu artık o yok edilemez, karartılamaz bir durumda dolayısıyla böyle bir süreç başladı. “Bu bir Hüseyin Baş davası değil ifade özgürlüğü davası” Bunun yanı sıra söylediklerimin cumhurbaşkanıyla hiç alakası yok. Ben siyasi bir eleştiri yapıyorum. Toplumun, siyasetçinin, insanların talepleri vardır veya eleştirileri vardır.
Bunları dile getirmek aslında demokrasi, ifade özgürlüğü. O yüzden bu bir Hüseyin Baş, muhalefet yapan bir parti genel başkanının davası değil ifade özgürlüğü davası. Ben İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukatım aynı zamanda dolayısıyla biz hukukla yakından bir şekilde ilişki içerisindeyiz. Hakaret iddianameleri ilk defa gördüğümüz bir şey değil. Hakaret iddianamesi dediğiniz zaman bir veya iki satır yazılır ve şu ifadelerden ötürü hakaret etmiştir denir.
İddianame budur ve hakaret ifadeleri çok açıktır. Peki benim dosyama baktığınızda 500 kelimelik bir konuşma var. 1,5 sayfa metin çözülmüş ve sonunda şu yazılmış; bütünüyle değerlendirildiğinde hakaret ettiği görülmektedir. “Atatürk ülkeyi düşmandan temizledi demekte mi hakaret?” Ben bu konuşmamın içerisinde ‘Atatürk ülkeyi düşmandan temizledi’ diyorum. Mesela Burası da mı hakaret? Ben, ‘özelleştirmelere karşıyım’ diyorum. Bu mu hakaret? Hangi ifadem hakaret? Hangi cümlem hakaret olarak addedilmiş? Bunların bir cevabı yok. Sürecin devamında ne olacaktır?
Sürecin devamında benim yargılandığım şey aslında şu anki Türkiye'deki hukuki konjonktüre baktığınızda en basiti denebilir. Şu an o kadar çok karmaşık, kaotik şeyler konuşuluyor, enteresan olaylar oluyor ki sizler gazeteciler olarak bunları her gün haber yapıyor ve konuşuyorsunuz, tartışıyorsunuz. Bunlar çok bir şey değil.
"Bana yapılan tehdit ve hakaretlere ‘siyasetçilerin tahammül sınırı yüksek olmalı’ denilerek takipsizlik verildi" Türkiye'de herkese aynı hukuk işlemiyor. Duruşmada da ifade ettim; Ben Sayın Cumhurbaşkanını kastetmedim. Bu çok net. Ben siyasi iktidarın yaptığı bazı işleri eleştirdim. Bu kadar. Burada, ‘hayır sen onu kastettin ve hakaret ettin’ deniyor. İfadelerimin hiçbirinde hakaret yok. Peki dedim bana bunun üzerine sosyal medyadan, DM'den, gönderilerimin altına yorum şeklinde veya farklı iletişim kanallarıyla hakaret eden, tehdit eden, çok affedersiniz sinkaflı ifadeler kullanan insanlar var. Ben de bunlardan şikayetçi oldum. Bu şikayetlerin tamamı ‘siyasetçinin eleştiriye tahammül sınırının daha yüksek olması gerektiği’ söylenerek takipsizlikle sonuçlandı. Şimdi burada bana ağır hakaretler eden, çok affedersiniz sinkaflı ifadeler kullanan, beni tehdit eden ifadeler var.
Burada hiçbir hakaret ifadesi yok. Burada ben yargılanıyorum. Burada takipsizlik var. Şimdi bu hukuk ikimize aynı işliyor mu? İşlemiyor. Gayet açık ortada. “İnsanlar geçim derdinde” İfade özgürlüğü konusunda artık insanların çok sıkıldığı bir noktaya geldik; hiçbir şey konuşma, hiçbir şey yapma. Ne yapalım biz? Ne yapalım? Biz siyaset yapıyoruz. Biz siyasetimizi eleştirerek yapmayacaksak ne yapacağız yani? Siz bizim konuşmamızdan çekinmeyin. Bizim konuşmamamızdan çekinin. Biz konuşmazsak siz nasıl ilerleyeceksiniz? Nasıl kendinizdeki eksikleri göreceksiniz? Nasıl demokrasiyi tanımlayacaksınız, tamamlayacaksınız? Muhalefet konuşacak, iktidar bunu yerine getirecek. Gün gelecek muhalefet iktidara geçecek, iktidar muhalefeti olacak ve tam ters sistem işlemiş olacak. Ama anlıyorum ki Türkiye'de ‘İktidar muhalefete, muhalefet iktidara geçecek’ cümlesi artık tahammül edilemeyen bir duruma getirilmiş ama toplum bunların hiçbirine artık prim vermiyor. İnsanlar kira ödeyemiyor. Çocuklar okullara aç gidiyorlar. Emekli bugün emekli kaç para alıyor? Bu paralarla geçinmek mümkün mü? İnsanların bu tür dertleri var. Şimdi bu dertler olduğu zaman toplumda ne oluyor? Oraya kayyum mu atanmış, oradan birisi alınmış mı? O ifade özgürlüğünü mü kullanamamış? Toplum bunları düşünemez hale geliyor.”