10358,46%0,26
40,15% 0,22
47,03% 0,08
4336,36% 1,24
6897,23% 0,94
PKK’nın silah bırakmasına dair son görüntüleri ve sürecin arka planını değerlendiren Siyaset Bilimci Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, “Söz konusu olay, kökleri 19. yüzyıla uzanan, 20. yüzyılın başlarında olgunlaşan ve günümüzde Millî Mücadele'nin, İstiklal Harbi'nin bir devamı niteliğinde değerlendirilebilecek bir sürecin parçasıdır.” dedi. Prof. Dr. Kaynak: “40 yıldır varlık gösteren bu terör örgütünün etkisiz hale getirilmesi, tarihsel ve stratejik açıdan son derece önemli bir dönüm noktasıdır.” Kaynak: “Silahların yakılması sadece teknik bir ‘silah bırakma’ anlamına gelmez. Aynı zamanda güçlü bir psikolojik anlam taşır: Yakmak, artık geri alınamayacak şekilde bir dönemi kapatmaktır.” Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, terör örgütü PKK'nın silah bırakma görüntülerini ve sürecin arka planını siyasi, psikolojik ve stratejik boyutlarıyla analiz etti. Silah bırakma görüntüleri uzun bir sürecin içerisinde inşa edildi Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, silah bırakma görüntülerinin uzun bir sürecin içerisinde inşa edildiğini ifade ederek, “Bu gelişmelerin aniden ortaya çıkan bir süreç olmadığını vurgulamak gerekir. Aksine, uzun soluklu, teknik, istihbarı, askerî ve diplomatik bir sürecin ürünü olarak dikkatle planlanmış bir yapıyla karşı karşıyayız. Söz konusu olay, kökleri 19. yüzyıla uzanan, 20. yüzyılın başlarında olgunlaşan ve günümüzde Millî Mücadele'nin, İstiklal Harbi'nin bir devamı niteliğinde değerlendirilebilecek bir sürecin parçasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Millî sınırları içerisinde kabul gören bölünmez bütünlüğüne karşı geliştirilen ve küresel güçlerce emperyalist hedeflerle şekillendirilmiş bir ideolojiye karşı yürütülen bir mücadeledir bu. Türkiye, 40 yılı aşkın bir süredir PKK eliyle yıpratıldı Bu tespiti, doğrudan militanlar ya da onlara sempati duyan bireyler üzerinden değil, olayın arka planındaki uluslararası yapılar ve stratejik kurgular çerçevesinde değerlendirdiğini kaydeden Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, “Türkiye, 40 yılı aşkın bir süredir PKK eliyle ekonomik, psikolojik, sosyal ve siyasal olarak sistematik biçimde yıpratılmış bir ülkedir. Bu durum, toplumun damarlarında dolaşan bir zehir gibi güven duygusunu zedelemiş; halkı birbirine ve devletine karşı şüpheyle yaklaşır hale getirmiştir. Yaşanan kayıplar, verilen şehitler, yaralanan gaziler ve zarar gören toplumsal doku büyük travmaların göstergesidir. Bugün gelinen nokta, bu açıdan Millî Mücadele’nin hâlâ devam ettiğini ve etmek zorunda olduğunu açıkça göstermektedir. Ortadan kaldırılan örgüt, aslında daha eski dönemlerde filizleri atılmış bir siyasi hareketin devamı niteliğindedir. 40 yıldır varlık gösteren bu terör örgütünün etkisiz hale getirilmesi, tarihsel ve stratejik açıdan son derece önemli bir dönüm noktasıdır. 40 yıldır devam eden bir örgütü ortadan kaldırdık.” diye konuştu. Silah bırakan taraf, teslim olan taraftır Sosyal medyada ya da bazı televizyon yayınlarında dile getirildiği gibi, Türkiye’de “yeni bir dönem başlıyor”, “Kürdistan devleti kuruluyor” şeklindeki söylemlerin gerçekle bağdaşmadığını anlatan Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, şöyle devam etti: “Burada açıkça görülmesi gereken şey, silah bırakan tarafın kim olduğudur. Silah bırakan taraf, teslim olan taraftır. Bu, çok net bir durumdur. Elbette örgüt, kendi tabanına teslim olmuş görüntüsü vermemek için bazı söylemler geliştirecektir. Çünkü 40 yılı aşkın süredir sürdürdükleri bir yapıdan söz ediyoruz ve bu sürede verdikleri kayıplar da ortadadır. Ancak şu an içinde bulunduğumuz süreç, tüm aşamalarıyla devletin yönettiği ve organize ettiği bir çerçevede ilerlemektedir. Bu aşamada çeşitli provokasyonların yaşanması da muhtemeldir. Zira bu tür çatışma dönemlerinin sonuna gelinirken, o çatışma ortamından beslenen yapılar –ki bunlar arasında uyuşturucu kaçakçıları, insan kaçakçıları, silah kaçakçıları gibi aktörler yer alır– devreye girme eğiliminde olurlar. Hatta bazı yapılar, örneğin uzun süredir tartışma konusu olan koruculuk sistemi dahi bu ekosistem içinde yeniden değerlendirilmek zorundadır. Bu sistemin ortaya çıkmasına neden olan sosyolojik, ekonomik ve siyasi koşullar yeniden gözden geçirilmeli ve benzer bir zeminin yeniden oluşmasının önüne geçilmelidir.”
Gelinen nokta ne son ne de başlangıç Bugün gelinen noktanın ne bir son ne de tam anlamıyla bir başlangıç değil bir ara aşama olduğunu belirten Prof. Dr. Kaynak, “Önümüzdeki süreçte, örgüte üye olmuş ancak doğrudan suça karışmamış kişilerin topluma kazandırılmasına yönelik hukuki düzenlemeler yapılması gündeme gelecektir. Aynı şekilde, örgüt liderlerinin ve yönetici kadrolarının akıbetiyle ilgili olarak da belirli düzenlemeler kaçınılmaz hale gelecektir.” ifadesinde de bulundu. Hukuki süreç, bundan sonraki dönemin önemli bir boyutunu oluşturuyor Hukuki sürecin bundan sonraki dönemin önemli bir boyutunu oluşturduğunu da anlatan Prof. Dr. Kaynak, şunları da dile getirdi: “Ancak daha derin ve stratejik bir bakış açısıyla bakıldığında asıl mesele şudur: Terörün sahadaki koşulları ortadan kalkmış olabilir; fakat bu koşulları kendi amaçları için kullanan emperyalist güçlerin hedefleri sona ermiş midir? Hayır, sona ermemiştir. PKK biter, CKK başlar. Bu nedenle birincisi, biz daima bu tür yeni taşeron yapıların ortaya çıkmasına hazırlıklı olmalıyız. İkincisi, bu tür hareketlerin geniş toplumsal kesimlerde yeniden kök salmasını engellemek için hem zihinsel hem de ideolojik anlamda güçlü bir hazırlık süreci yürütmeliyiz. Devletle vatandaş arasındaki gönüllü bağı yeniden güçlendirecek, toplumsal bütünlüğü pekiştirecek bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Çünkü bu mücadele yalnızca kaba güçle sürdürülebilecek bir mücadele değil. Sonuçta dağa çıkanlar da bizim evlatlarımızdı. Belki Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev alacaklardı ama kandırıldılar, yönlendirildiler, başka bir yapının içine girdiler. O gün itibarıyla zaten bizim için bir kayıp haline geldiler. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte benzer durumların tekrar yaşanmaması, yeni nesillerin aynı tuzaklara düşmemesi için daha akılcı, daha bütüncül davranmamız ve bu deneyimden dersler çıkarmamız şart.” Yakmak kalıcı bir vedadır… Bu noktada, dikkat çekici birçok sembolik gelişme yaşandığına da dikkat çeken Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, “Politik psikoloji alanında çalışan biri olarak şunu belirtmeliyim ki, örneğin silahların yakılması sadece teknik bir ‘silah bırakma’ anlamına gelmez. Aynı zamanda güçlü bir psikolojik anlam taşır: Yakmak, artık geri alınamayacak şekilde bir dönemi kapatmaktır. Bırakmak ise geçici olabilir, ama yakmak kalıcı bir vedadır. Elbette örgüt kendi tabanına bunu ‘teslim olmuyoruz’ mesajı olarak sunacaktır, böyle söylemler geliştirecektir. Ancak objektif olarak bakıldığında, silahların bir daha kullanılamayacak şekilde imha edilmesi çok güçlü bir sembolik eylemdir.” dedi. Bese Hozat, Öcalan'dan sonra örgütün en etkili figürlerinden biri Bir diğer önemli unsurun ise, silahları teslim eden grubun kadınlı erkekli oluşu olduğunu da ifade eden Prof. Dr. Kaynak, “Ve özellikle Bese Hozat’ın bu grubun içinde yer alması büyük bir önem taşımaktadır. Zira Bese Hozat, Öcalan'dan sonra örgütün en etkili figürlerinden biridir. Kadın yapılanmasının lideri konumundadır. Bu kadar uzun süredir devam eden ve öğretmenlerden polislere, askerlerden sivillere kadar birçok kesimi hedef alan terör eylemlerine doğrudan ya da dolaylı şekilde karışmış bir yapının bu şekilde kitlesel düzeyde çözülmeye başlaması, sembolik olarak da stratejik olarak da çok önemli bir gelişmedir. Yani bu teslim süreci, örgütün üst düzey temsilcilerini kapsayacak şekilde kurgulanmış görünmektedir ve bu da sürecin ciddiyetini gösteren bir başka unsurdur.” diye konuştu. Tüm bu süreç kamuoyunun ve şahitlerin huzurunda gerçekleşiyor Bir diğer önemli noktanın da artık tüm bu sürecin kamuoyunun ve şahitlerin huzurunda gerçekleşiyor olması olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kaynak, “Görüntülere baktığınızda, taraflarda genel olarak mutsuzluk ifadesi yok. Elbette, yapılan açıklamaların bazı kısımları dinleyenin durduğu yere göre rahatsız edici olabilir. Ancak şunu unutmamak gerekir: Örgüt, kendi tabanına bu süreci anlatmak zorundadır. Bu nedenle örgüt, geri dönüş sürecine kendi içinde bir anlam yüklemek ve meşrulaştırmak adına bazı sembolik ya da savunucu açıklamalarda bulunmak zorundadır.” şeklinde konuştu. Eli silahlı bir örgüt artık devreden çıkmış durumda! Bugün herkesin, karşı tarafın söylediklerinden bir cümle çekip sürecin ne kadar kötüye gittiğini anlatabileceğini söyleyen Prof. Dr. Kaynak, “PKK içinde silah bırakmaya karşı olan gruplar, bu gelişmeden rahatsız olup kendi tabanlarına farklı açıklamalar yapacaktır. Öte yandan sürecin sürmesini istemeyen bazı çevreler ister siyasi, ister iktisadi aktörler olsun bu gelişmeyi farklı boyutlara çekmeye çalışacaktır: ‘Daha büyük bir savaş başlıyor’, ‘Kürdistan kuruluyor’ gibi tezviratlar dolaşıma sokulabilir. Oysa mesele çok net: Eli silahlı bir örgüt artık devreden çıkmış durumda. Bu başlı başına olumlu bir gelişmedir.” ifadesinde bulundu. Bundan sonra stratejik akılla hareket etmek zorundayız 40 yıldır Türkiye’nin sosyal, siyasal ve psikolojik dokusuna zarar vermiş; geniş bir kitleye nüfuz etmiş bir terör örgütünün silah bırakmasının, her koşulda olumlu bir adım olduğunu da dile getiren Prof. Dr. Kaynak, şunları söyledi: “Peki bu adımla her şey bitti mi? Hayır, bitmedi. Millî Mücadele, şekil değiştirerek devam edecektir. O meşhur ifadeyle söyleyelim: ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır.’ Ve artık bu satıh yalnızca yurt topraklarıyla sınırlı değildir; tüm dünya bu satıh haline gelmiştir. Üstelik bu savunma yalnızca mekânsal değil, zamansal bir boyut da taşır. Bugünden geleceğe, her an ve her koşulda dikkatli olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Çünkü dünya, yeni risklerle dolu, çok boyutlu bir kırılma sürecine girmiş durumda. Önümüzdeki süreçte birçok tehdit, birçok belirsizlikle karşı karşıya kalabiliriz. Bu yüzden, yaşanan her olumlu gelişmenin değerini bilmek; aynı zamanda sürekli bir uyanıklık ve stratejik akılla hareket etmek zorundayız.”
Görüntülerin hem kamuoyuna hem de uluslararası topluma açıkça verilmesi istenmiş Hâlâ provokasyona açık bir zeminde bulunulduğunu da kaydeden Prof. Dr. Kaynak, “Türkiye şu an adeta bir ‘Habur görüntüleri’ sürecine girmiş durumda. Özellikle geçmiş çözüm süreçlerinde yaşanan ağır provokasyonları unutmuş değiliz. O dönemlerde şehit verdiğimiz, bombalı saldırılara maruz kaldığımız çok sayıda olay yaşandı. Ne zaman ‘ateşkes’ veya ‘barış süreci başlıyor’ denilse, süreç kısa süre içinde kesintiye uğradı. Bugün gelinen noktada, bu tür görüntüler hiç paylaşılmayabilirdi. Ancak anlaşıldığı kadarıyla bu kez görüntülerin hem kamuoyuna hem de uluslararası topluma açıkça verilmesi istenmiş. Ve bu da oldukça kontrollü bir şekilde yürütülmüş.” dedi. Ortaya çıkan görüntüler umut verici ve psikolojik açıdan güçlü Söz konusu sürecin her zaman risk barındırdığını da dile getiren Prof. Dr. Kaynak, “Ancak tüm bu tehditlere rağmen, ortaya çıkan görüntüler umut verici ve psikolojik açıdan güçlüdür. Kamuoyunu ikna etme bağlamında pozitif etkiler doğurabilir. Ama daha da önemlisi, bu görüntüler uluslararası kamuoyuna 'PKK artık bitti' mesajını net şekilde verebilir. Zira Avrupa’da ve dünyanın başka bölgelerinde hâlâ PKK’ya mali destek sağlayan kuruluşlar mevcut. Bu nedenle, örgütün silah bıraktığını, bu sürecin tamamlandığını gösteren güçlü ve sembolik mesajlar uluslararası alanda çok daha belirleyici olacaktır.” ifadesinde bulundu. Devlet görüntüler konusunda doğru olanı yapmıştır Böyle süreçlerde görüntü alınmasına genellikle izin verilmediğini dile getiren Prof. Dr. Kaynak, sözlerini şu şekilde tamamladı: “Veya görüntüler kontrollü biçimde servis edilir. Devlet de bu noktada doğru olanı yapmıştır. Gördüğüm kadarıyla, Millî İstihbarat Teşkilâtı İbrahim Kalın’ın liderliğinde son derece başarılı ve dikkatli bir süreç yönetimi gerçekleştirmiştir. Sosyal medya ortamı ise biraz daha provokatif bir tablo çiziyor. Olayın etkisini azaltmak, bunun bir ‘zafer’ olarak algılanmasını engellemek amacıyla farklı kesimlerden yoğun bir bilgi bombardımanı var. Bu nedenle, sosyal medyada sürece zarar verebilecek dezenformasyonun önüne geçmek için bir yasaklama ya da baskılama değil, alternatif fikirlerin çoğaltılmasını sağlayacak stratejik bir iletişim planlaması gerekiyor. Genel olarak Türkiye’de devletin refleksi çoğu zaman kapatma, yasaklama yönünde olabiliyor. Oysa bir düşünceyi yok etmenin en etkili yolu onu susturmak değil; ona karşı daha güçlü, daha ikna edici, daha meşru ve rasyonel bir düşünce üretmektir. Düşünceler kaba güçle değil, ancak başka düşüncelerle yenilir. Biz ise zaman zaman bu entelektüel mücadele yerine kaba güce fazlaca yaslanabiliyoruz. Bu süreçte, sosyal medya stratejilerinin de önceden hazırlanmış olduğunu tahmin ediyorum; umarım öyledir. Sosyal medya, kamuoyunun algısını büyük ölçüde şekillendiren bir mecraya dönüştü. Dolayısıyla bu alanı da boş bırakmamak gerekiyor.”