10657,27%-0,59
41,80% -0,07
48,48% -0,27
5480,20% 1,41
9058,77% 0,48
Prof. Dr. Sevil Atasoy: "Bağımlılık tedavi edilebilir, kronik bir beyin hastalığıdır!" “Size uzatılan bir şeye ‘hayır demeyi’ öğrenin!” Üsküdar Üniversitesi 2025-2026 Akademik Yılı Oryantasyon Günleri kapsamında, Türkiye'nin ve dünyanın en saygın adli bilimcilerinden Prof. Dr. Sevil Atasoy, "Bağımlılıkla Mücadele Konferansı" verdi. Prof. Dr. Atasoy, "Bağımlılık tedavi edilebilir, kronik bir beyin hastalığıdır" diyerek, Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere tüm tıp sektörünün bağımlılığı bir beyin hastalığı olarak kabul ettiğini, bu kronik hastalığın nüks edebileceğini ve engellenemediği takdirde ölümcül sonuçlar doğurabileceğini ifade etti. Öğrencilere somut tavsiyelerde bulunan Prof. Dr. Atasoy, “Uyuşturucu bulunduğunu tahmin ettiğiniz ortamlardan mutlaka uzak durun. En sıkıntılı ya da keyifli anlarınızda size uzatılan bir şeye ‘hayır demeyi’ öğrenin.” dedi. Üsküdar Üniversitesi 2025-2026 Akademik Yılı Oryantasyon Günleri kapsamında, Türkiye'nin ve dünyanın en saygın adli bilimcilerinden Uluslararası Narkotik Kontrol Kurulu (INCB) Başkanı, Üsküdar Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Adli Bilimler Bölüm Başkanı ve Bağımlılık ve Adli Bilimler Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sevil Atasoy, "Bağımlılıkla Mücadele Konferansı" verdi. Merkez Yerleşke Nermin Tarhan Konferans Salonu'nda gerçekleşen konferans NP Sağlık Yerleşkesi İbni Sina Oditoryumu ve Çarşı Yerleşke Emin Nebi Salonu'ndan hibrit olarak takip edildi. Prof. Dr. Sevil Atasoy, konuşmasına öğrencilere "Merhaba, hoş geldiniz" diyerek başladı ve Üsküdar Üniversitesi'nin yaşamlarının en keyifli yıllarını geçirecekleri bir yuva olduğunu belirtti. Öğrencileri başarılı bir dört yıl geçirmeye ve bu dönemin tadını çıkarmaya davet eden Prof. Dr. Atasoy, çap yapanların veya yüksek lisans, doktora programlarına devam edenlerin üniversiteyle bağlarının süreceğini ifade etti. Uyuşturucu ve genel olarak bağımlılıkla mücadelenin tüm dünyada, her yaş grubunda karşılaşılan küresel bir sorun olduğunu, mücadelenin zorunluluğunu ve günümüzde artan önemini ele alan Prof. Dr. Atasoy, bağımlılığın günümüzün sorunu olmadığını, on binlerce yıl önce bile insanoğlunun bitkileri farklı amaçlarla tükettiğini aktardı. Uluslararası sözleşmeler ve denetim Hiçbir ülkenin tek başına bu salgınla mücadele edemeyeceğinin anlaşılması üzerine, 1900'lerin başından itibaren uluslararası iş birliğinin başladığını anlatan Prof. Dr. Atasoy, günümüzde Türkiye'nin de imzacısı olduğu 1961, 1971 ve 1988 tarihli üç büyük uluslararası sözleşmenin bağımlılıkla mücadelede temel teşkil ettiğini, bu sözleşmelerin arz ve taleple mücadele ettiğini, denetim altındaki maddelerin (esrar, kokain, morfin, eroin, LSD, metamfetamin gibi) sadece bilimsel ve tıbbi amaçla kullanılması gerektiğini öngördüğünü ifade etti. Prof. Dr. Atasoy, bu sözleşmelerin uygulanmasını denetleyen 13 kişilik bir müfettişler grubunun (Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu) bulunduğunu ve kendisinin de bu kurulun başkanı olduğunu açıkladı. Güncel durum ve yeni tehditler Günümüzde de madde bağımlılığı sorununun devam ettiğini, bazı ülkelerin madde kullanıcılarına hapis hatta idam cezası verdiğini, ancak buna rağmen bağımlılık oranlarının yüksek olduğunu dile getiren Prof. Dr. Atasoy, son dönemde Amerika Birleşik Devletleri'nde yüz binlerce ölüme neden olan, eroinden 50-100 kat daha güçlü fentanil maddesinin tehlikelerine dikkat çekti. “Bir toplu iğne başı kadar kullanımı bile insanları felç edip ölüme götürebiliyor” diyen Prof. Dr. Atasoy, Fentanil'in şu anda Doğu Avrupa ülkelerine doğru geldiğini ve küresel bir tehdit oluşturduğunu ifade etti. Prof. Dr. Atasoy, sadece arzla mücadelenin (satıcıları toplama, gümrük kontrolleri vb.) yeterli olmadığını, kaçakçıların denizaltılar gibi akıl almaz tekniklerle madde taşıdıklarını belirterek, "Bir ürüne talep varsa eğer mutlaka bir şekilde insanlar onu bulurlar veyahut da ona benzer başka bir maddeyi ararlar ve kullanırlar" dedi. Bağımlılık tedavi edilebilir, kronik bir beyin hastalığı Bağımlılığın orta çağda ve geçtiğimiz yüzyılın başına kadar bir "ahlaki mesele" olarak görüldüğünü, bağımlı kişilerin ahlaksızlıkla suçlandığını anlatan Prof. Dr. Sevil Atasoy, ancak günümüzde bu algının değiştiğini ve bağımlılığın "zararlı sonuçlarına rağmen tekrarlayan madde kullanımıyla karakterize edilen tıbbi bir durum" olarak tanımlandığını vurguladı. Prof. Dr. Atasoy, "Bağımlılık tedavi edilebilir, kronik bir beyin hastalığıdır" diyerek, Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere tüm tıp sektörünün bağımlılığı bir beyin hastalığı olarak kabul ettiğini, bu kronik hastalığın nüks edebileceğini ve engellenemediği takdirde ölümcül sonuçlar doğurabileceğini ifade etti. Küresel uyuşturucu kullanımı artıyor Tüm mücadelelere rağmen dünya genelinde uyuşturucu kullanımının arttığını dile getiren Prof. Dr. Atasoy, “Artmasının elbette değişik nedenleri var. Yoksulluk, işsizlik, eğitimsizlik, tabii ki bunların başta gelen sebepleri arasında. Stresin yüksekliği, savaşlar vesaire bir sürü parametre insanların kimi zaman daha az uyumak, daha çok çalışmak, daha uzun aç kalmak ya da dertlerini unutmak için başvurduğu bir çözüm yolu.” diye konuştu. Geçtiğimiz yıl dünya genelinde bilinen yaklaşık 316 milyon kişinin uyuşturucu kullandığını açıklayan Prof. Dr. Atasoy, “Bu kişilerin oranı, 15–64 yaş arasındaki nüfusun yaklaşık yüzde 6’sına tekabül ediyor; başka bir deyişle, bu yaş grubundaki her 100 kişiden 6’sı en az bir madde kullanmış durumda. Bu oran muhtemelen daha da yüksek; çünkü istatistikler genellikle 15 yaş altı ve 64 yaş üstü grupları kapsamıyor; oysa bu yaş aralıklarında da madde kullananlar bulunuyor. Geçen yıl madde kullanıcılarının yaklaşık 244 milyonu esrar kullanımıyla öne çıktı; yani esrar, küresel madde kullanımında bir numaralı madde konumunda. Bazı ülkelerde esrarın serbestleştirildiği yönünde algılar olabilse de gerçek şu ki, esrar kullanımı hiçbir ülkede koşulsuz ve kayıtsız serbest değildir.” ifadesinde bulundu. Anne karnından itibaren tehlike başlıyor Esrarı sentetik opioidler, doğal opiatlar, amfetaminler ve kokain gibi maddelerin takip ettiğini anlatan Prof. Dr. Atasoy, "10 bağımlıdan dokuzu madde kullanımına 21 yaşından önce başlamıştır. Bu çok tehlikeli bir şey. Niye tehlikeli? Çünkü demek ki önleme ve farkındalık yapılacaksa eğer, 21 yaşından çok önce başlamak gerekir. Çünkü bağımlıların yüzde 90'ı çok daha küçük bir yaşta. Yani lisede, ortaokulda, hatta ilkokulda belki de… Veyahut da annesi hamileyken diyelim ki bir madde kullanmışsa, o yüzden ta o noktadan, anne karnından itibaren böyle bir tehlikenin içinde yaşamaya başlıyor.” dedi. Üniversite yıllarının bir dönüm noktası olduğunu ve bu dönemde verilen kararların sağlık, eğitim, kariyer ve aile hayatını ciddi şekilde etkileyeceğini söyleyen Prof. Dr. Atasoy, şunları dile getirdi: “Şu anda doğru karar vermek durumundasınız. Nasıl vereceksiniz doğru kararları? Ama öncelikli olarak hayır demesini öğrenmeniz gerekir. Alkol, kuşkusuz toplumda en fazla zarar veren maddeler arasında yer alıyor. Neyse ki Türkiye’de alkol kullanımı Batı ülkelerindeki veya bazı başka bölgelerdeki düzeylere ulaşmamış durumda.” Antidepresan bağımlılığı yaygın bir sorun Öte yandan “yasadışı maddeler” olarak adlandırılan ve kullanım/üretim/dağıtımı sınırlandırılan çok çeşitli kimyasal ve doğal maddeler bulunduğunu ifade eden Prof. Dr. Atasoy, “Mantar veya bitki kaynaklı bileşenlerden, laboratuvar ortamında sentetik olarak üretilmiş tozlara kadar geniş bir yelpaze insanlarda bağımlılık geliştirebilir. Ayrıca bağımlılık yalnızca yasadışı maddelerle sınırlı değil: reçeteyle verilen bazı ilaçlara da bağımlılık gelişebiliyor. Antidepresanlar, anksiyolitikler ve uyku ilaçları gibi reçeteli müstahzarların kötüye kullanımı ve bağımlılığı yaygın bir sorun. Türkiye’de özellikle kadınların karşılaştığı bağımlılık vakalarında, esrar, eroin veya sentetik uyuşturucular kadar reçeteli ilaç bağımlılığının da önemli bir yer tuttuğu gözleniyor. Reçeteli ilaçların arkadaşlara verilmesi, reçetesiz kullanım, kaçakçılık ve sahte ilaç dolaşımı gibi sorunlar da mevcut; bu nedenle ilaçların doğru kullanımının denetlenmesi ve toplumda farkındalığın artırılması büyük önem taşıyor.” diye konuştu.