10565,74%-0,59
42,17% -0,01
49,02% -0,28
5558,99% -1,71
9196,59% -3,17
Erzurum gastronomisinin artık markalaşmış lezzetlerinden biri olan çağ kebabı, sadece bir yemek değil; emeğin, geleneğin ve yerel ekonominin kesişim noktasıdır. Kongre Caddesi’nde 35 personelle hizmet veren Şenyurt Çağ Kebap Salonu’nun sahibi Ali Karataş’ın anlattıkları da bunu açıkça gösteriyor. Bir yanda aylık 100 bin lirayı bulan sabit giderler, diğer yanda eleman bulamayan bir sektör… Buna KDV yükü, istihdamdaki zorluklar ve artan maliyetler de eklenince, esnafın ayakta kalmak için gösterdiği mücadele her zamankinden daha görünür hâle geliyor. Karataş’ın “Bu sektör 20 yıl sonra kadınların eline geçecek” sözü ise aslında sadece gastronomiye ilişkin bir öngörü değil; değişen iş gücü yapısının, toplumsal dönüşümün ve yeni kuşakların mesleki tercihlerinin habercisi niteliğinde. Şenyurt’un bir mahalle adı olmaktan çok bir hafıza, aidiyet ve değerler bütünü olarak işletmeye taşınması, bugün markalaşmanın en güçlü unsurlarından biri. “Bizim oralarda hırsızlık olmaz, herkes devletine milletine bağlıdır” cümlesi bile, bir işletmenin sosyolojik arka planının müşteri ilişkileriyle nasıl bütünleştiğini gösteriyor. Lezzetin sırrını “kuzu etine sevgi katmak” olarak tarif eden Ali Karataş’ın asıl vurgusu ise daha derin: “El marifeti olmazsa olmazdır. Başarı işini sevmek ve samimiyetten geçer.” Bugün biri 80 TL’ye, diğeri 180 TL’ye çağ kebabı satıyorsa, bu fiyat dengesizliğinin altında sadece maliyetler değil; etik, işletmecilik anlayışı ve hizmet kültürü de yatıyor. İşletmenin “müşteri değil misafir” yaklaşımı ise Anadolu misafirperverliğinin modern işletmeciliğe nasıl dönüştürülebileceğine dair bir örnek. “Karadeniz’den kalkıp Ali Usta’nın çağ kebabını yiyelim” diyen müdavimler varsa, bu sadece lezzetin değil, kurulan ilişkinin de başarısıdır. Yani mesele kebap satmak değil, hikâye sahiplenmektir. Ve Ali Karataş’ın hikâyesi, Erzurum’da bir esnafın ayakta durma çabasıyla Türkiye’deki küçük işletmelerin geleceğini aynı satırda buluşturuyor