10041,25%0,93
35,22% 0,19
36,77% 0,30
2966,57% -0,36
4792,12% -0,06
Uluslararası Af Örgütü’nün raporu, İsrail’in Gazze’de işlediği suçları soykırım olarak nitelendiriyor. Raporda, sivillerin hedef alınması, temel yaşam koşullarının kasıtlı olarak yok edilmesi ve on binlerce insanın öldürülmesi gib
Dünyanın en prestijli insan hakları kurumlarından olan Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını ve uygulamalarını "soykırım" olarak tanımlayan kapsamlı bir rapor yayımladı. Filistin'de binlerce kişinin ölümüne, milyonlarca kişinin yerinden edilmesine ve altyapının neredeyse tamamen yıkılmasına yol açan çatışmalarda, uluslararası hukukun ihlali İsrail’in “soykırım” suçunu yeniden gündeme getirdi.
İsrail ise suçlamaları reddetti. Dışişleri Bakanlığı, raporu "yalanlarla dolu" diye nitelendirdi. İsrail ordusu da iddialara, "gerçeklikten tamamen kopuk" diyerek karşı çıktı.
Ancak rapordaki bulgular çarpıcı... Yerinden edilen 1,9 milyon kişi, açlık ve susuzlukla baş etmeye çalışan çocuklar, yıkılan üniversiteler ve camiler... Bu tahribat, tarihin en yıkıcı çatışmalarından biri olarak tanımlanıyor.
İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısı 44 bini, yaralı sayısı da 105 bini geçti.
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard, bu bulgulara dayanarak sert bir uyarıda bulundu:
"İsrail’e silah sağlayan ülkeler, soykırımı engelleme yükümlülüğünü ihlal ediyor. Soykırıma ortak olma riskiyle karşı karşıyalar."
Örgüt, başta ABD, İngiltere ve AB ülkeleri olmak üzere uluslararası toplumu acil harekete geçmeye çağırdı. Callamard, İsrail’in Gazze’de Filistinlileri "insanlık dışı koşullara mahkûm ettiğini ve fiziksel varlıklarını ortadan kaldırmayı hedeflediğini" belirtti.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin geçen ay İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında savaş suçları nedeniyle tutuklama emri çıkardığı biliniyor. Papa Franciscus bile Gazze’de soykırım iddialarını destekleyen uzmanlar olduğunu vurguladı.
Birleşmiş Milletler ve İnsan Hakları İzleme Örgütü de İsrail’in Gazze politikalarını "savaş suçu" ve "insanlığa karşı suç" olarak tanımlayan raporlar yayımladı. Bu gelişmeler, Gazze'deki yıkımı uluslararası toplumun gündeminde bir kez daha ön plana taşıyor.
Uluslararası hukukçu Prof. Dr. Selami Kuran’a göre, Uluslararası Af Örgütü’nün bu kararı, sadece bir sivil toplum örgütünün görüşü olarak kalmıyor, aynı zamanda uluslararası mahkemelerin süreçlerine de etki edebilecek bir içerik sunuyor.
Prof. Dr. Selami Kuran, soykırım suçunun hukuki tanımının 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde yapıldığını hatırlatıyor. Bu sözleşmeye göre, etnik, ulusal, ırksal ya da dinsel bir grubun, tamamen veya kısmen ortadan kaldırılmasına yönelik eylemler soykırım olarak tanımlanıyor.
Kuran, raporda belirtilen bazı eylemlerin bu tanıma uyduğunu vurguluyor:
- Filistinlilerin hedef alınarak öldürülmesi.
- Çocukların ve sivillerin büyük bir travmaya maruz bırakılması.
- Gazze’de temel yaşam koşullarının sistematik olarak ortadan kaldırılması; yiyecek, su, enerji ve ilaç gibi hayati ihtiyaçlara erişimin engellenmesi.
Bunların her birinin, soykırım suçunu oluşturan unsurlar arasında yer aldığını belirten Kuran, “Bu eylemlerden herhangi biri bile tek başına soykırım sayılabilir. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği eylemlerde ise bu suçları destekleyen üç farklı eylem türü bir arada bulunuyor” diyor.
Prof. Dr. Kuran, Af Örgütü’nün raporunun uluslararası mahkemelerde süren davalar açısından önemine de dikkat çekiyor. Güney Afrika'nın, İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçuyla yargılama girişiminin devam ettiğini hatırlatarak şunları söylüyor:
“İsrail, bu davanın düşürülmesi için büyük çaba sarf etti ancak mahkeme, yargılama yetkisini kabul etti. Bu, İsrail için önemli bir dönüm noktası. Af Örgütü’nün raporu, mahkeme sürecinde iddiaları güçlendirebilir ve bir yol haritası çizebilir.”
Kuran, Uluslararası Af Örgütü’nün doğrudan bir yargı yetkisi olmadığını ancak uluslararası alanda ciddi bir etki gücüne sahip olduğunu belirtiyor. “Bu tür raporlar, mahkemeler için bir bilirkişi raporu gibi düşünülebilir. Mahkemeleri doğrudan bağlamaz ama bir kanaat oluşturur, delil zincirine katkı sağlar” diyor.
Raporda yer alan bulguların, İsrail’in Uluslararası Adalet Divanı’nda ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde süren davalarında kullanılabileceğine işaret eden Kuran, İsrail’in devlet olarak Uluslararası Adalet Divanı’nda, Başbakan Binyamin Netanyahu ve diğer yetkililerin ise Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılandığını hatırlatıyor.
Son olarak, Kuran’a göre bu rapor, sadece hukuki değil, siyasi ve toplumsal anlamda da önemli sonuçlar doğurabilir. “Bu tür raporlar, devletlerin ve liderlerin prestijini zedeler, uluslararası arenada güvenilirliklerini sorgulatır” diyen Kuran, raporun önümüzdeki süreçte hem mahkemelerde hem de uluslararası toplumda etkili olmaya devam edeceğini vurguluyor.