1998 ya da 99... Bakü’deyiz ve hasbelkader 1990’larda son Erzurum neslinin gidişinin henüz farkına varılmamış... Bu bahsi de açıklayayım: Son Erzurum nesli, bu kadim tarihin itibar ve kimliğinin genetik kimyası olanlardır. Yani 2000 metre rakım, eksi 40 derecelerde, bir yandan Kafkasya’yı terk, bir yandan İpek Yolu’nu takip, bir yanda Surre alayına kilolarca altını yükleyip, bir yanda Osmanlı’ya vergi verip, bir yanda Osmanlı Ordusu’nun Şark kuvvetlerini temin edip, bir yanda ise şehiri 3 bini aşkın sanat eseriyle, hanla, kervansarayla, haneyle şenlendirip, bir yanda dağlarda imparatorluğun sofraları için sürüleri besleyip, 3-5 aylık tarımla zahire depolarını doldurup; sadece 150 bin çift başlı kartalın, Dadaşın son evlatlarından bahsediyorum... TRT'nin zaman tüketmek için dolgu malzemesi yaptığı, kılıç kalkanlı başbar soslu fetih dizilerden değil.. Şimdi Bakü mevzuna dönelim... Dedim ya; Yıl: 1998 ya da 99... Henüz, milenyum görmemişiz! “Gariban” kelimesini bir şehir için kullandığınızda ne anlarsanız Bakü o haldeydi... Sovyetler bu görkemli şehri adeta talan eylemiş, bakımsız, köhne, kabuklaşmış hayalet binalar ve sokaklarda Karabağ mültecileri... Çökmüş ülke ekonomisinin taşradan gelen çaresizleri ve hipnozdan yeni kurtulmuş, şaşkın binlerce insan... Rahmetlik Sayıl Narmanlıoğlu Ağabey ile birlikte kaldığımız o odadan, hemen Erzurum’dan dostları aramış, Bakü’nün halini anlatmıştım... O günlerde bir sosyalist olarak, ağlamıştım... Erzurum, en azından Bakü’ye, 100 yıl önce kaldığı yerden kimliğine sahip çıkarak kalkınmayı öğretebilirdi... *** Birkaç sene böyle geldi, geçti. Sonra Erzurum, yüzüstü kapaklandı... Tam tanımıyla; "Şark düştü!" Ve şehirde kalanlarda bir delilik başladı... Her meslekten, her meşrepten, sığ insanlar şehrin giden değerlerinin yerine kendilerini ikame ettiler... Hani erkek evladı cephede savaşırken, kendisi aniden ölen sultanın tahtına çöreklenen damatlar misali... Eski Erzurum bir saray olsa ancak ibrikçibaşı olacaklar, kendilerini vezir ilan etti! Erzurum’un o heybetli dadaşlarının tırnağı etmeyenleri para, makam, mevki şımarıklığı içinde bulduk... Mahalle mahalle, sokak sokak Erzurum yok edildi. Mezarlarında ölülere bile rahat verilmedi. Şehrin iki sokağının adını bilmeyenler, bilmedikleri sokakları ya ortadan kaldırdı, ya da isimlerini değiştirdi. Ve görgüsüzlük, Hemi de paçalardan akan görgüsüzlük, Ve kıt akıllarıyla; ellerine geçenleri tenekelere, betonlara harcadıklarını gördük... Gidenlerden bir çocukluk arkadaşım yıllar sonra birkaç saatliğine Erzurum’a gelmişti. Birlikte Erzurum'u gezdik... Bana; Leblebiciler Yokuşun'da, Kara Çeşme'nin önünden geçerken, küçükken dedesiyle bu çeşmenin önünde durduklarını ve dedesinin kendisine, “Dedem küçükken bu çeşmenin üzerine çıkıp düşmüş, kolunu kırmış... ” dediğini anlatmıştı
O sınıf ve sıra arkadaşım Murat, bir daha geldiğinde Erzurum'a; o çeşmeyi göremeyecek. Ben ona ne diyeceğim? Ve siz; dedesinin, dedesinin çocukluğuna şahitlik eden mekan ve eserleri imha ederek, o kıt aklınızla, gidenleri yendiğinizi, yerlerine geçtiğinizi sanmayın... O gidenler Erzurumlu değil, Erzurum’du... Elinizde kalanlara bir bakın ve artık bu şehr-i mevtaya Erzurum demeyi bırakın. Bakü’den ders alın! Çünkü Bakü, belki eski Erzurum’a bakarak ne yapması gerektiğini göremedi. Ama size bakarak, ne yapmaması gerektiğini gördü... O çok beğendiğiniz Erzurum yazısını paylaştığım günlerde yani geçen hafta; Bakü’de COP-29 Zirvesi'nin son günüydü... O gün; Bakü'de, dünyanın kaderi konuşuluyor ve Bakü, ev sahipliği yapıyordu zirveye... Biz; 2011'de ne yaptık! Saatlerce; Bakü, Dünya İklim Zirvesi COP-29'u izledim. O zirve hakkında deyim yerinde ise uzman oldum. Bakü kalkınmış, Bakü modern, Bakü tarihi kent dokusunu korumuş, Bakü, sürdürülebilir kalkınmada sözü, kelamı dinlenen bir güzel şehir olmuş... Ya, 100 yıl önce çatısız evlerde “Kongre” yapmış, 13 yıl önce Dünya Universiade Kış Oyunları'nı düzenleyen Erzurum?