Kentler için değişim zaman içinde kaçınılmazdır. Ancak kentleri dönüştürürken asıl mesele, yalnızca binaları değil, hayatları da hesaba katabilmektir. Modern şehircilik; betonun yükseldiği, fakat insanın ezilmediği bir anlayışı zorunlu kılar.
Tarihî dokunun korunmadığı, sosyal ve ekonomik dengelerin gözetilmediği her dönüşüm, aslında bir yıkımdır.
Erzurum’da bugün yaşananlar biraz da bunu anımsatıyor.
Plansız Dönüşüm, Derin Mağduriyet
Erzurum gibi sert iklim koşullarına sahip bir şehirde esnaflık yapmak zaten başlı başına bir mücadeledir. Kış aylarıyla birlikte artan doğalgaz, elektrik, su ve kira giderleri; düşen müşteri sayısıyla birleştiğinde esnafı nefessiz bırakmaktadır. Özellikle kiracı durumundaki küçük esnaf için tablo her geçen gün daha da ağırlaşmaktadır.
Yıllardır bu şehirde dükkân açmış, vergisini ödemiş, istihdam yaratmış esnaflar bugün aynı cümleyi kuruyor:
“Bu yıllar, esnafın en zor yıllarıdır.”
Bu sözler bir şikâyet değil, kent için bir alarmdır.
Kentsel Dönüşüm Kimin İçin?
Sorunun merkezinde ise plansız ve öngörüsüz kentsel dönüşüm yer alıyor.
Yıkımı tamamlanmamış alanlar varken yeni bölgelerin dönüşüm kapsamına alınması, kentte iş yeri arzını ciddi biçimde düşürmüştür.
Bu durum, kira fiyatlarını fahiş seviyelere taşımış; yıllardır 7–8 bin liraya dükkân kiralayan esnaftan kira bedelini fahiş bir fiyata çıkararak, fırsat bu fırsat deyip 20–25 bin lira talep edilir hale gelmiştir. Bunların yanında bugün 50/75/100 bin aylık kira talep eden işyerleri var. Nereye gidiyoruz. Bu durumu anlamak mümkün değil.
Bu arz talep dengesini iyi gözetmek gerekiyor.
“İster otur ister oturma, alacak kiracım var” anlayışı, emeğiyle ayakta durmaya çalışan esnafı çaresizliğe itmektedir.
Üstelik sorun yalnızca kira bedeli değildir. Yeni yapılan dükkânların büyük metrekareli olması, küçük esnaf için maliyetleri daha da artırmaktadır.
Mevcut iş hacmiyle bu kiraların karşılanması neredeyse imkânsızdır
Bugün Erzurum esnafının ortak sorusu şudur: “Kiraya çalışırsak çocuklarımıza ekmeği nasıl götüreceğiz?”
Esnaf Dönüşüme Karşı Değil, Mağduriyete Karşı
Yanlış anlaşılmasın; esnaf kentsel dönüşüme karşı değildir.
Aksine, kentin güzelleşmesini ve modernleşmesini desteklemektedir. Ancak dönüşüm alanlarının bu denli geniş tutulması, alternatif iş yeri seçeneklerinin sunulmaması ve kiracı esnafın tamamen görmezden gelinmesi ciddi bir adaletsizlik yaratmaktadır.
Yeni bir semtte dükkân açmak sadece anahtar teslimiyle bitmez. Tadilat, tefrişat, çevre edinme, müşteri güveni… Bunlar yıllar alan süreçlerdir. Devletle sözleşmesi olan mülk sahipleri hukuki güvenceye sahipken, asıl yük kiracı esnafın omuzlarına bindirilmektedir.
Sonuç mu?
Kepenk kapatan dükkânlar, artan borçlar ve yeni işsizler…
Çözüm Mümkün mü?
Elbette. Çözüm için yapılması gerekenler aslında bellidir:
Kentsel dönüşüm bölgeleri önceden ilan edilmeli, süreç yıllara yayılan planlı bir programla yürütülmelidir.
TOKİ, konut projelerinde olduğu gibi esnafa yönelik iş yeri projeleri de geliştirmelidir.
Öncelik, hiç iş yeri olmayan esnafa verilmeli; düşük faizli, uzun vadeli ödeme seçenekleri sunulmalıdır.
Yenişehir, Yoncalık, Tebrizkapı, Cumhuriyet Caddesi, Mumcu, Gürcükapı, Karskapı, Mahallebaşı gibi bölgelerde her iş kolunun tutunamayacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Bölgenin sosyo-ekonomik yapısı dikkate alınmalıdır.
Son Söz Erzurum’da bugün yaşanan, yalnızca bir imar sorunu değil; ciddi bir planlama ve yönetim sorunudur.
Bir esnafın yıllarca emek verdiği bir bölgeden koparılması, yalnızca ekonomik değil, sosyal bir yıkımdır.
Esnafın dağılması, semtin ruhunun kaybolması demektir.
Kentsel dönüşümün amacı kentleri güzelleştirmekse, insanı ve emeği yok sayan hiçbir dönüşüm başarılı olamaz.
Umut, esnafın sesine kulak veren, adil ve öngörülü bir yönetim anlayışının hâkim olmasıdır.

