O kadar açık ve net ki… Gözümüzün önünde duran hakikati, zihinlerimizin puslanması yüzünden göremez hâle geldik. Üzerimize giydirilen ateşten gömleğin ağırlığını da, çıktığımız bu nurlu yolun nasıl karartıldığını da fark edemiyoruz. Bin bir hileyle örülmüş tuzakların içinde, asıl hedefimizden uzaklaştırıldık. Yüzyıllardır temiz tutmamız gereken bu yol; fitnelerle, fesatla, ihanetle kirletildi. Biz ise 300 yıldır köklerimize sızdırılan zehrin meyvelerimizi çürüttüğünü dahi anlamayacak hâle getirildik. Oysa bizim kaynaşmamız, birleşmemiz, bir bütün olmamız gerekirken; bizleri ayrıştırdılar, kutuplaştırdılar, ötekileştirdiler. Ve bugün hâlâ kendimize şu soruyu sormaktan kaçıyoruz: Kim yaptı bütün bunları? Kimler bizi bizden kopardı? Oysa Rabbimiz ne diyor: “Gevşemeyin, üzülmeyin. Eğer Allah’a inanıyorsanız, mutlaka üstün olan sizsiniz.” (Sadakallahul Azim) Bu apaçık ayete rağmen bizi gevşeten, çürüten, imanımızı zayıflatan odakları tanımadan, onlarla mücadele etmeden kurtuluş mümkün değildir. Bu açık ve aleni düşmanları tanımak zorundayız: Masonlar Civit Tarikatı Gladyolar Tapınak Şövalyeleri Sevataylar İslâm’a sızmış 5. Kolcular Ve nice isim değiştirmiş, suret değiştirmiş ihanet çeteleri… Bunları tanımadan, içimizden söküp atmadan, her hücremizden temizlemeden cihan hâkimiyetinden söz edemeyiz. Bizim yeniden dirilişimiz, sadece bu düşmanları tanımakla değil, onların kurduğu tuzakları bozmakla mümkündür. Hakikati görmek için gözümüzü açmalı, puslu zihinlerimizi berraklaştırmalı, birlik ve kardeşlik içinde yeniden silkelenmeliyiz. Çünkü gerçek tam da gözümüzün önünde duruyor.