Tayyar Özbey

Tarih: 25.10.2024 19:54

TÜRKİYE’DE DERS KİTAPLARINDAKİ SÖZCÜK VE KAVRAM YETERSİZLİĞİ

Facebook Twitter Linked-in

Toplumların en önemli süreçleri öğretim sürecidir ve bu süreci çok önemsiyorlar. Çocukların bu öğretim sürecinde aldıkları bilgi ve beceriler, zihinlerini şekillendiren sözcük ve kavramlar yaşamlar boyunca her anlamda hayatlarını etkileyen ve şekillendiren bir süreçtir. Yaşamalarını her anlamda etkilemektedir. Onun için öğretimin geçmiş ve gelecek bağlantısının iyi ayarlanması, güncel ve günün koşullarına uygun bir eğitim sürecinden çocukları geçirmemiz gerekiyor. Plan ve programların hedeflediği amaca uygun yapılması, öğretim materyallerinin çeşitli ve zengin içeriğe sahip olması gerekiyor. 

Dünyada ana okuldan başlamak üzere ders kitaplarının içerikleri inceleniyor.  Türkiye’de de okul kitapları incelenmiş. Bu kitaplarda mantık hataları ve günceliğini yitirmiş eski bilgilerle dolu olduğu; Türk ders kitaplarının sözcük ve kavram çeşitliliği açısından da oldukça yetersiz olduğu ortaya çıkmıştır. Ankara Üniversitesi TÖMER Dil Öğretim Merkezi'nin yaptığı bir araştırma, Türkiye'de ilköğretimin ilk beş sınıfında okutulan ders kitaplarının, ileri ülkelerde okutulan ders kitaplarına oranla çok daha düşük sayıda sözcük ve kavram içerdiğini belirlemiş. Ders kitaplarının sözcük ve kavram sayıları bakımından dünyayla karşılaştırıldığı araştırmada, Türkiye'deki ders kitaplarında 7 bin 260 adet sözcük ve kavram kullanıldığı belirtilirken, ABD kitaplarında bu rakamın 71 bin 681, Almanya'da 70 bin 400, Japonya'da 44 bin 224, İtalya'da 31 bin 762, Fransa'da 30 bin 193, Suudi Arabistan'da 13 bin 579 adet olduğu belirtildi.

 “İngilizler ve Almanlar, okul öncesi çocuklarına 2000 kelime, 7-12 yaş grubundaki çocuklarına en az 5000 kelime öğretmeyi hedeflemektedirler. Bir insanın günlük hayatında azami 3000 kelime kullandığını kültürlü bir insanın kelime dağarcığında yaklaşık olarak 22000-27000 kelime bulundurması ve kullanması gerektiğini; kendini yetiştirmiş bir insanın ise 40000 kelime bilmesi gerektiğini tespit etmişler ve eğitimde hedef göstermişlerdir.”(Karakuş, 2000,128).

Konuyla ilgili diğer bir araştırmada Musa ÇİFÇİ’nin yayınlanmamış yüksek lisans tezidir. Bu çalışmayla Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi son sınıf öğrencilerinin yazılı anlatımda ortalama 3216 aktif kelime servetine sahip oldukları belirlenmiştir. (Çifçi, 1991, 80-83).

Bir başka araştırma ise, 17-18 aylık bir grup çocuk üzerinde yapılmış ve bu çocukların 100 kelimeyi anladıkları tespit edilmiştir. (Baykoç ve Ark., 1989).

MEB’ in Mesiha Tosunoğlu başkanlığındaki bir komisyona yaptırdığı bir saha araştırmasında 6-7 yaş grubundaki Türk çocuklarının pasif kelime serveti 3000 civarında tespit edilmiştir (Karakuş, 2001, 94).

Yine 5. sınıf öğrencileri üzerine yapılan bir başka araştırmada ortalama 7198 kelime kullanmışlardır. Bu kelimelerin 6168’i tekrarlanan kelime iken ancak 1030’u farklı kelime olarak kullanabilmişler. Bu durumda 5. sınıf öğrencilerinin sözlü anlatımda aktif kelime serveti yaklaşık olarak 1223’tür. 11. sınıf öğrencileri, ortalama 11461 kelime kullanmışlardır. Bu kelimelerin 9922’si tekrarlanan kelime 1539’u farklı kelimedir. Bu durumda 11. sınıf öğrencilerinin sözlü anlatımda aktif kelime serveti ise yaklaşık olarak 1539 olduğu anlaşılmaktadır (Ünsal, 2005,64-65).

Afyonkarahisar il merkezinde yapılan bir araştırmaya göre orta öğretimi bitirmek üzere olan 18 yaşındaki bir Türk gencinin, bildiği bir konuda konuşurken, kullandığı kelime sayısı 1500 civarındadır. Bu ildeki sonuçlar ülke genelini temsil etmese de bizi düşündürmesi gerektiğini vurgulamamız gerekiyor. Çünkü bu incelemeye baktığımızda kelime dağarcığı bakımından gelişmiş ülkelerin çok gerisindeyiz. 

“ABD’de 1958 yılında yapılan bir araştırmayla 10 yaşındaki çocukların aktif kelime serveti 5.500, pasif kelime serveti 34.300 olarak; 14 yaşındaki çocukların ise aktif kelime serveti 8.500, pasif kelime serveti ise 62.500 olarak tespit edilmiştir.

Yapılan incelemeye göre Türkiye’de 8. sınıftan mezun olan öğrencilerin kelime hazinelerinin; diğer ülkelerdeki ana sınıfı düzeyinde olan çocuklarla eş değer olması, 5. sınıftaki bir öğrencimizle 8. sınıftaki bir öğrencimizin yaklaşık eşdeğerde kelime haznesine sahip olmaları gerçekten düşündürücüdür. Bir başka önemli bilgi şudur: İlköğretim Türkçe ders kitapları incelenmiş kitapların genellikle 2000-3000 kelime ile yazılmış olduğu ortaya çıkmış. Bu da bizlerin kelime dağarcığını geliştirmede ve kullanmada ne denli geride olduğumuzu gösteriyor. Bunun önemli bir sorun olduğunu kabullenirsek çözüm yolları arayışlarına da başlamış olacağız.

Türkiye’de ders kitapları görsel içerik bakımından da zayıftır. Bu bakımdan kitaplar incelendiğinde; kitapların resim, fotoğraf, karikatür, afiş, şema ve tablo sayısı açısından da karşılaştırıldığında Türkiye'deki kitapların bu açıdan da çok geride kaldığı yapılan araştırmalar gösteriyor. Türk ders kitaplarında 2 fotoğraf kullanılmasına karşın, bu rakamın ABD kitaplarında 502, Fransız kitaplarında 183, İtalyan kitaplarında 182, Japon kitaplarında 84, Alman kitaplarında 82 olduğu ortaya çıkmıştır.

Yine başka bir araştırma sonuçlarına göre; Türk ders kitaplarında karikatür, afiş, şema, tablo, reprödüksiyon ve çizgi resime hiç yer verilmediği görülmüştür.

Türkiye’de Bölgeler Arasında Sözcük ve Kavramlar Çeşitliliğinde Farklılıklar;

Yukarıdaki istatistiklerde Türkiye okullarının dünyadaki okullarla karşılaştırdığımızda sözcük öğrenme ve kavram şemasını ortaya koyma bakımından dünyada ne kadar geri olduğumuzu ortaya koyuyor.  Türkiye gerçekliği olarak bölgeler arasında etnik, sosyal ve kültürel farklılıklar göz önüne bulundurulduğunda yapılacak doğru temeldeki bir araştırma yukarıdaki tablodan çok daha vahim bir Türkiye tablosunu ortaya çıkacaktır. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çoğunluk olarak Kürt vatandaşların yaşıyor olması, anadil eğitimlerini almaması birçok yerde okula başlarken tek bir kelime Türkçe bilmeden eğitim sürecine çocukların katılması dünyadaki Türkiye kavram şeması sıralamasını çok daha gerilere çekebiliyor. Özellikle merkezi sınav sisteminde ortaya çıkan sonuç “okuduğunu anlayamama sorunu” belirgin bir veri olarak ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan bu veri aslında birçok sorunun başlıca nedenidir. İletişimsizlik, kendini rahat ifade edecek kelime dağarcığına sahip olunmaması; anlama güçlüğünü çekmesine ve giderek artan toplumsal geçimsizliğe, şiddet ve çatışmaların nedeni olabilmektedir. Bu nedenle anadil sorunu önemli bir gerçekliktir. Bölgelerin kültürel, dil ve etnisite gerçekliklerinin göz önünde bulundurulması ve ona göre bir eğitim ve öğretim sisteminin inşa edilmesi gerekiyor.

Yine eğitim sürecinde dinamo görevi gören öğretmenlerin yeterli düzeyde olmaması dünya gerçekliğinden ve bölge farklılıklarından bihaber olması ta eğitim ve öğretim sürecinin ilk basamağında aksamaların yaşamasına neden olmaktadır. Bu nedenle eğitimin ve öğretim sürecinin en önemli parçası olan öğretmenlik mesleği saygın bir meslek ve öğretmenleri de daha iyi yetişmiş ve donanımlı hale getirmek zorundayız. Öğretmenlerin çok yoğun ve farklı becerileri elde etmiş süreçlerden geçirilmesi gerekiyor. Öğretmen adaylarına bölgelerin sosyal ve kültürel gerçeklikleriyle ilgili bilgi birikimine sahip olması gerekiyor. Bölgeler arasındaki o yerel dinamikleri iyi bilmelidir.

Bölgenin coğrafi ve iklim koşulları nedeniyle mutlak olarak yerel yönetimlerin yetkilerinin çoğaltılması ve bölge gerçekliklerine uygun bir eğitim sisteminin hayatta geçilmesi gerekiyor. Kattı merkeziyetçi sistem yapısından hızlı bir şekilde uzaklaşmamız gerekiyor. Hatta Millî Eğitim Bakanlığı özerk bir statüye bağlanması, hükümet değişikliğine bağlı olarak değişkenlik göstermemelidir.

Yine ilk okuldan başlayarak üniversiteye kadar kitapların kavramsal olarak zengin içeriğe sahip olmaması öğrencilere olayları algılama, analiz etme ve değerlendirme yetisini kazandırmamaktadır. 

Eğitim yapısının içindeki bütün paydaşlar eğitim öğretimin gerçekliğinin birer parçalarıdırlar. Mutlak olarak bir çözüm arandığında bu sürecin içinde bu paydaşların hepsi olmak zorundadır. Eğitimciler eğitim dili Türkçenin dışında diğer farklı dil grupları öğrenmek zorundadır. Bu eğitimde adaptasyon süreciyle birlikte toplumsal birliktelik duygusunun yanında öğretmen öğrenci arasında güven duygusunu geliştireceği için hızlı bir öğrenme sürecini de başlatacaktır.

Türkiye öğretim sistemi dil öğrenimine yeni bir mantıkla başlamak zorunda. Halen daha 40 sene önceki formatlarla bir dil öğretimi yapılıyor. Bundan bir sonuç alınmadığı gerçekliği İngilizce dil öğretiminde görüyoruz.12 sene yabancı dil eğitimi aldıktan sonra kendini ifade dahi etmeyi bilmeyen milyonlarca kişiyi görebiliyoruz. Bu bilinmesine rağmen halen daha aynı mantıkla dil öğretimine devam ediliyor.

Eğitim müfredatlarının değişmesi gerekiyor. Eğitim süreçleri gözetilerek öğrencilerin psikolojik, fiziki, sosyal ve bölgesel farklılıklar gözetilerek bu sürece yaparak yaşayarak etkinliklerine daha fazla yer verilmelidir. 

PİSA verilerine göre okuma becerileri, anadil eğitimi. Matematik, Fen Bilimleri vb. alanlarda birçok veride OECD ülkelerinin dışında kalmaktadır. Bu veriler ülkeden eğitim gören insanlarımız sistemin bir çarkı haline geldiklerinde karar alma, analitik düşünme, sorunları anlama ve çözme becerilerinde bocalamaların yaşanmasına dolayısıyla bu da ülkedeki gelişim endeksine etki etmektedir. Sistem bir bütündür, bir taraftaki eksiklik bu çarkın diğer tüm süreçlerine etki etmektedir. Bu nedenle devlet sisteminin iyi işlenmesinde sorunlar yaşanmaktadır. 

Türkiye’de öğrenme süreçleri bir sınav başarısına endeksli geliştiği için bu öğrenciler arası bir yarışa sürekli sınava çalışan ve koşuşturan bir sisteme zorladığı için mutlu ve kendi becerilerini ortaya koymaktan uzak bir sisteme everilmektedir. İnsanları bilgi ve becerilerini ortaya çıkaracak bir eğitim sistemi yoktur. Belli meslekler saygın kabul edilmekte o da ekonomik getirisi üzerinden değerlendirilmektedir. Okullarda resim, sanat müzik geçiştirilen dersler kategorisinde değerlendirilmektedir. Her mesleğin önemli dâhileri vardır. Dünyaca ünlü, ressamlar, müzik adamları, sanat adamları yetiştirmek bir eğitim formasyonunu gerektiriyor. Bunların toplumumuzda fazla çıkmaması eğitim sisteminizden kaynaklı eksikliklerdir. 

Sonuç itibariyle eğitim süreci bir bütün olarak yeniden ele alınmalıdır. Eğitim öğretim paydaşları modern ve güncel dünya gerçekliğine uygun tutum ve davranışlar ortaya koymalıdır. Köhnenmiş eski anlayışlar ve yöntemler terk edilmelidir. Ülkenin hızlı gelişebilmesi ve modern bir devlet haline gelmesi için ilk değişiklikler eğitim ve öğretim programlarında yapılması gerekiyor. Demokrat, insan haklarına saygılı ve teknolojiyi iyi kullanmayı bilen, analitik düşünebilen, okuyan, araştıran, sorumluluk alan bilgi ve becerilere sahip insanlar yetiştirmek zorundayız. 

 

Tayyar ÖZBEY/25.10.2024


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —