Türkiye, uzun süredir DAİŞ gerçeğiyle yüzleşmeden yaşamaya çalışıyor. Bu örgüt, zaman zaman yaptığı kanlı saldırılarla gündeme gelse de asıl tehlike, sessiz ve derin biçimde sürdürdüğü örgütlenmedir. Politik arka planını tartışmadan bile açıkça görülebilen bir durum var: DAİŞ, Türkiye’yi hâlâ riskli ve “uygun” bir alan olarak görüyor.
Yalova’da ortaya çıkan son olay, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Yalova gibi sakin, küçük ve dikkat çekmeyen şehirler; büyük metropollere yakınlığı, geçiş güzergâhları ve görece düşük güvenlik yoğunluğu nedeniyle bu tür örgütler için elverişli alanlar haline geliyor. Bu olay, tek başına bir dosya ya da münferit bir vaka değil; Türkiye genelinde süren bir tehdidin küçük ama anlamlı bir parçasıdır. Özellikle yılbaşı dönemleri DAİŞ açısından sembolik ve stratejik öneme sahiptir. Kalabalıkların arttığı, insanların sokakta ve eğlence mekânlarında olduğu bu günler, örgüt için “korku üretmenin” en kolay zamanlarıdır. Herhangi bir saldırı olmasa bile, saldırı ihtimali bile toplumda güvensizlik ve tedirginlik yaratmaya yetmektedir. DAİŞ tam olarak bunu hedefler: korku, panik ve toplumsal huzursuzluk. Geleceğe bakıldığında tehlike daha da karmaşık bir hâl alıyor. DAİŞ artık büyük ve organize saldırılar yerine; küçük hücreler, bireysel eylemler ve gizli ağlar üzerinden varlığını sürdürmeye çalışıyor. Finansman yöntemlerini değiştiriyor, insan kaynağını daha görünmez biçimde devşiriyor ve toplumun zayıf noktalarını kolluyor. Bu da tehdidi daha az görünür ama daha zor kontrol edilir hâle getiriyor. Ancak en çarpıcı ve en düşündürücü nokta şudur: DAİŞ, kendisini “İslam adına hareket eden” bir örgüt olarak tanıtmasına rağmen, Müslümanların en büyük ve en yakıcı sorunlarından biri olan İsrail’in saldırganlığına karşı tek bir ciddi adım atmıyor. Ne İsrail’e yönelik bir eylem, ne gerçek bir tehdit, ne de sahici bir mücadele… Buna karşılık, saldırıların tamamına yakını Müslüman coğrafyalarda, Müslümanlara karşı gerçekleştiriliyor. Bu çelişki bile tek başına DAİŞ’in neyi temsil ettiğini anlamaya yeter. Bu nedenle DAİŞ, sadece bir terör örgütü değil; İslam’ı ve Müslümanları hedef alan, toplumsal barışı bozan ve ülkeleri içeriden istikrarsızlaştıran bir tehdittir. Türkiye açısından mesele yalnızca güvenlik değildir. Asıl tehlike, bu yapının zamanla kanıksanması, “artık saldırmıyor” diye hafife alınmasıdır. Yalova örneği şunu açıkça gösteriyor: DAİŞ tehdidi geçmişte kalmış değildir. Takvimler değişse de, yılbaşları gelip geçse de bu risk ortadan kalkmıyor. Aksine, dikkat azaldıkça tehdit daha da derinleşiyor. Türkiye’nin bu gerçeği net, açık ve kararlı bir şekilde görmesi artık bir tercih değil, zorunluluktur.

