Türkiye, son yıllarda yeniden şekillenen bölgesel ve küresel gelişmelerin ortasında, iç barışın ve toplumsal bütünleşmenin stratejik öneminin belirgin biçimde arttığı bir döneme girmiştir. Ortadoğu’nun ateş çemberi olarak nitelendirilebilecek güvenlik krizleri, etnik ve mezhepsel çatışmalar, enerji-jeopolitik gerilimler ve uluslararası güç mücadelesi, Türkiye’nin iç barışını koruma ve demokratik yapısını güçlendirme gerekliliğini daha görünür hâle getirmiştir. Bu bağlamda, siyasal yelpazenin farklı kesimlerinden aktörlerin barış, demokrasi ve toplumsal uzlaşı zemininde bir araya gelme çabaları hem akademik hem de pratik açıdan büyük önem taşımaktadır.
Bu çerçevede DEM Parti eş genel başkanı Tuncer Bakırhan ile milletvekilleri Pervin Buldan ve Meral Danış Bestaş’ın Erzurum’da Cumartesi günü düzenleyecekleri konferans, yalnızca parti temelli bir toplantı niteliği taşımamakta; aynı zamanda Türkiye’nin çok-etnili ve çok- kültürlü sosyal yapısında “diyalog temelli demokratikleşme girişimlerinin bölgesel izdüşümü” olarak değerlendirilebilmektedir.
Erzurum, tarihsel süreç içinde hem devlet geleneklerinin hem de güçlü milliyetçi duyguların yoğun olduğu bir kent olarak dikkat çeker. Kentin siyasal kültürü; vatan, birlik, bütünlük ve milli hassasiyet kavramları etrafında biçimlenmiş olup bu durum, toplumsal mobilizasyonun yönünü belirlemede önemli bir rol oynar. Bu nedenle, barış ve demokratikleşme eksenli toplantıların Erzurum’da gerçekleşmesi, hem sosyo-politik psikoloji hem de demokratik katılım açısından sembolik değere sahiptir.
Siyaset bilimi literatüründe, yüksek hassasiyetli bölgelerde yürütülen demokratik temasların, toplumun farklı kesimleri arasında “normatif güven inşası” yarattığı; önyargıları azalttığı; etnik ve ideolojik kutuplaşmayı yumuşattığı ampirik çalışmalarla ortaya konulmuştur. Bu bağlamda Erzurum’da düzenlenecek bir konferans, yalnızca yerel seçmen davranışını değil, aynı zamanda ulusal düzeydeki demokratik tartışma kültürünü de olumlu yönde etkileyebilecek potansiyele sahiptir.
Konferansa etnik aidiyeti, siyasal yönelimi ya da ideolojik pozisyonu ne olursa olsun her kesimden yurttaşın katılım göstermesi, Türkiye’de giderek artan toplumsal kutuplaşmanın azaltılması açısından kritik bir deneyim sunabilir. Toplum bilimsel açıdan bu tür katılımlar, “çapraz-kimlik etkileşimi” olarak adlandırılan ve farklı kimlik grupları arasında işbirliği alanları doğuran bir etki yaratır.
Bu etki, özellikle çatışma sonrası toplumlar üzerine yapılan bilimsel çalışmalarda, barış süreçlerinin sosyolojik meşruiyet kazanmasında en önemli unsur olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’nin çok kültürlü yapısı göz önüne alındığında, Erzurum gibi sembolik ağırlığı yüksek bir şehirde bu tür bir katılımın gerçekleşmesi, barış ve kardeşlik siyasetinin toplumsal tabanlarını genişletebilir.
Bilimsel literatürde demokratikleşme, yalnızca belirli bir partiye veya aktöre atfedilebilecek bir süreç değil; kurumsal, toplumsal ve kültürel boyutları olan çok aktörlü bir yapı olarak ele alınır. Bu nedenle barış, diyalog ve demokrasi çabalarını yalnızca DEM Parti’ye atfetmek yerine; MHP, AKP, CHP ve diğer tüm siyasal aktörlerin sürece katkıda bulunmasını savunmak, toplumsal bütünleşmenin normatif gereğidir
Bu yaklaşım, sosyal bilimlerde “çapraz-parti işbirliği modeli” olarak kodlanmış olup, istikrarlı demokratik düzenlerin inşasında kritik bir işlev görür. Bu model, toplumun tüm kesimlerinin kendisini temsil edilmiş hissetmesini sağlar; demokratik meşruiyeti güçlendirir ve radikalleşme risklerini azaltır.
Uluslararası ilişkiler literatüründe devletlerin küresel imajı yalnızca askeri ve ekonomik kapasite üzerinden değil, aynı zamanda “yumuşak güç unsurları” üzerinden değerlendirilir. Sanat, edebiyat, bilim ve kültürel üretim, bir ülkenin uluslararası prestijini güçlendiren yumuşak güç araçlarıdır. Türkiye’nin adının şiddet, çatışma veya gerilim yerine bu alanlardaki başarılarla anılması, hem iç hem dış politika açısından stratejik bir kazanım olacaktır.
Erzurum’da düzenlenecek barış ve demokrasi odaklı konferans, bu yeni imajın inşasında mikro düzeyde bir laboratuvar işlevi görebilir.
Erzurum’da gerçekleştirilecek bu toplantı, ulusal düzeyde barış, demokrasi ve toplumsal kardeşliği güçlendirme çabalarının karar alma mekanizmalarına yansımasının ötesinde, taban düzeyinde bir katılım kültürü oluşturması bakımından da önemlidir.
Bu konferansa katılım, yalnızca bir siyasal etkinliğe katılmak değil; aynı zamanda Türkiye’nin geleceğine ilişkin kolektif bir sorumluluk bilincinin ortaya konması anlamına gelmektedir. Toplumsal barışa yönelik çabaların, parti ayrımı gözetmeksizin herkes tarafından sahiplenilmesi; Türkiye’nin huzurlu, güvenli ve müreffeh bir geleceğe ulaşması için zorunlu bir demokratik adımdır. Harun DEĞER