uğur akyol

Tarih: 07.08.2025 20:52

Türkçülüğün Kısır Döngüsü: Fikirden Slogana, Kimlikten Temsile

Facebook Twitter Linked-in

Türkçülük de bu bağlamda bir dönemin ufuk açan mefkûresi iken, bugün sloganlara sıkışmış, yüzeysel temsillere indirgenmiş, kültürel üretimden uzaklaşmış ve sosyal gerçekliğe temas etmekte zorlanan bir yapı görüntüsü veriyor. Sorun sadece siyasal temsilde değil; daha derin bir yerde, düşünsel altyapının çürümesinde ve kültürel zeminin daralmasında gizli.

Gökalp’in Ufkundan Bugünün Dar Koridorlarına

Ziya Gökalp’in Türkçülüğü bir “mefkûre” olarak tanımlaması, Türk milletinin hem içtimai hem kültürel olarak yeniden inşasını hedefliyordu. Onun kurduğu sistem, hem milliyetçiliği modernleştirmiş hem de halkla entelektüel sınıf arasında bir köprü kurmuştu (Gökalp, 1918). Ancak bu miras, takipçileri tarafından çoğu zaman ya romantize edildi ya da dogmatik kalıplarla donduruldu.

Hüseyin Nihal Atsız gibi isimler Türkçülüğe epik bir ruh katmış; ama bu ruh zamanla entelektüel üretimden çok retorik ve nostaljiye yönelmiştir. Öyle ki Reha Oğuz Türkkan’ın ideolojik müdahaleleri dahi sınırlı çevrelerde karşılık bulmuştur. Günümüzde ise akademi, medya ve edebiyat dünyasında Türkçü söylemler marjinalleştirilmiş, “popüler milliyetçilik” ise sadece seçim dönemlerinde ısıtılan bir kavram olarak kalmıştır.

Siyasal Temsilde Maskeli Milliyetçilik

Türkçülüğün en büyük çıkmazı, temsil zafiyetidir. Türkiye’de Türkçülük, çoğu zaman siyasal sağın süs malzemesi olmuştur. Türk kimliğine yapılan atıflar, çoğunlukla seçim atmosferinde öne çıkar, sonrasında ya unutulur ya da görmezden gelinir. Bu durum, Antonio Gramsci’nin "hegemonyanın krizleri" teorisini akla getirir: Egemen ideoloji, halkı temsil edemez hâle geldiğinde fikirler yalnızlaşır, boşluklar doğar (Gramsci, 1971).

Bugün Türkçülük adına konuşan kişi ve yapılar, halkla temas kuramamakta; kuranlar ise ya araçsallaştırılmakta ya da yalnız bırakılmaktadır. Bu “temsilde zaaf” hâli, Türkçülüğü yaşanılan değil, sadece anımsanan bir fikir hâline getirmiştir.


Kültürel Üretimsizlik: Kimlik Değil, Hatıra

Bir ideoloji yaşamak istiyorsa, sanatla, edebiyatla, sinemayla, mimariyle, müzikle ve nihayet dijital kültürle bağ kurmak zorundadır. Türkçülük, bu alanlarda görünür değildir. Bugün bir Türkçü sinema hareketinden söz edemeyiz; tiyatroda, romanda, dijital dizilerde Türk kimliğini merkezine alan, güncel dille harmanlanmış bir anlatı yoktur.

Oysa Benedict Anderson, milletlerin “hayal edilmiş cemaatler” olduğunu ve bu tahayyülün büyük ölçüde edebiyat ve basın yoluyla şekillendiğini belirtir (Anderson, 1983). Türkçülük ise bu tahayyülü besleyecek yeni araçlardan uzak durmakta; eski marşlara, destanlara ve klişelere sığınmaktadır. Bu da onun toplumsal bağını gün geçtikçe zayıflatmaktadır.


Sosyal Meselelere Sessizlik, Sessizliğe Mahkûmiyet

Türkçülük hareketi, sosyal adaletsizlik, göç, şehirleşme, yoksulluk, eğitim eşitsizliği gibi Türkiye'nin yakıcı sorunlarına dair politika üretmemektedir. Oysa Gökalp’in milliyetçiliği halkın dertlerini dert edinmişti. Bugün Türkçülük, bu meseleler karşısında sessiz kalmakta, dolayısıyla da “hayatla ilişkisini” kaybetmektedir.

Bugünün Türk genci işsizlik, yabancılaşma ve kültürel kimliksizlik arasında sıkışırken, Türkçülük ona bir çözüm sunamamakta; sadece geçmişin yüceliğini hatırlatmaktadır. Bu da onu etkisiz bir fikir hâline getirmekte, daha kötüsü aidiyet üretememektedir.


Çıkış Var mı? Evet, Ama Zor

Türkçülük yeniden hayat bulmak istiyorsa üç temel adım atmalıdır:

1. Düşünceyi derinleştirmek: Akademik dünyayla bağ kurmalı, çağın meselelerine dair entelektüel analizler üretmelidir.


2. Kültürel dil kurmak: Popüler kültüre temas eden, dijital çağı okuyabilen yeni bir estetik ve anlatı inşa etmelidir.


3. Topluma inmek: Türkçülük yalnızca Bozkurt işaretinden ibaret değildir. Mahallede, okulda, fabrikada, tarlada Türk kimliğini hisseden herkesle bağ kurabilecek toplumsal bir hamleye ihtiyaç vardır.


Türkçülük bugün bir fikirden çok bir hatıraya dönüşmüş durumda. Oysa Türkçülük, yalnızca geçmişi yüceltmek değil; Türk milletinin bugünkü onurunu, yarınki istikbalini de savunmak demektir. Yeniden bir “mefkûre” hâline gelebilmesi için, kendini hem içeriden sorgulaması hem de dışarıya yeni bir umut olarak sunması gerekir. Aksi hâlde, Ziya Gökalp’in ufku; nostaljiyle örülmüş bir fikir mezarlığına gömülebilir.


Kaynakça

Anderson, B. (1983). Imagined Communities: Reflections on the Origin and Spread of Nationalism. Verso Books.

Gökalp, Z. (1918). Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak.

Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. (Q. Hoare & G. Nowell Smith, Eds.). International Publishers.

Türkkan, R. O. (1992). Türkçülüğe Giriş. Boğaziçi Yayınları.

Atsız, H. N. (1944). Bozkurtların Ölümü.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —